Eskişehirliyiz.biz Ana Sayfa Eskişehir Apart Yurt Rehberi  
Üye Ol Üye Giriş
Eskişehir Forum Tartışma Platformu
www.eskisehirliyiz.biz
Ana Sayfa      
 
Forum

>yeni konu aç<  |  forum ana sayfa -- > Genel -- > Politika

>Yanıtla<
>Cevap Yaz
Kılıçdaroğlu ABD ve PKK’nın adayı
Yazar Mesaj
point | Offline 30 Mayıs 2010 Pazar 09:12  Kılıçdaroğlu ABD ve PKK’nın adayı
Gökçe Fırat - Türk Solu Gazetesi


Amerikan planı

Deniz Baykal’a ait olduğu iddia edilen kasedin piyasaya sürülmesinin ardından Türk siyaseti son derece hareketli ve karmaşık günlerden geçiyor.

Ancak bu karmaşanın arkasında çok düzenli şekilde işleyen bir “Amerikan planı” vardır.

Kamuoyu pek dikkat etmese de Türkiye yeni bir “Amerikancı sivil darbe” süreci yaşamaktadır ve yeni bir dönem kurgulanmaktadır.

Kamuoyundan gizlenen büyük tabloyu ortaya çıkartmak ve “Büyük Amerikan Komplosu”na dikkat çekmek istiyoruz.

Kasedin arkasında Kılıçdaroğlu var

Öncelikle şunu tespit etmeliyiz ki Deniz Baykal kasedinin arkasındaki isim ortaya çıkmıştır. Bu isim Kemal Kılıçdaroğlu’dur.

Olayın patlak vermesinin hemen ardından yaptığımız açıklamada Deniz Baykal’dan sonra CHP Genel Başkanlığı’na oturacak kişinin aynı zamanda kaset komplosunun arkasındaki isim olduğunu belirtmiştik.

Siyasetin şaşmaz kuralı bir süreçten faydalananın aynı zamanda o sürecin sorumlusu olduğudur.

Kasedi imal edenler ve piyasaya sürenler

Kasedi imal edenler ve piyasaya sürenler son yıllarda Türkiye’yi karanlık tertiplere boğan CIA merkezli Kürt ajanlardır.

Ergenekon sürecini tertipleyenler, Danıştay baskınını örgütleyenler her kim ise bu kasedi de onlar imal etmiş ve piyasaya sürmüştür. Bu ekip Tayyip Erdoğan’ın en yakın çevresini oluşturan Kürt danışmanlar kadrosudur.

Olay basit bir röntgencilik olayı değil uluslararası bir istihbarat faaliyetidir. Arkasında doğrudan CIA’nın teknik ekibi vardır.

Dünün Brütüs’ü Tayyip’ti bugünün Brütüs’ü Kılıçdaroğlu

Bu komplonun temel hedefi Türk siyasetini yeniden şekillendirmek ve yeni dönem Türkiye’sini oluşturmaktır.

Hatırlarsak bundan 10 yıl öncesinde de benzeri bir süreç yaşamıştık. O zaman Tayyip Erdoğan, Brütüs rolündeydi ve Erbakan’dan kopartılarak AKP’nin başına geçirilmişti.

Bugünün Amerikancı Brütüs’ü ise Kemal Kılıçdaroğlu’dur.

ABD neden darbe peşinde?

Peki hemen akla şu soru gelebilir Tayyip Erdoğan gibi sadık bir hizmetkarı varken Amerika neden yeni bir isme ihtiyaç duysun?

Hele hele neden Deniz Baykal gibi Amerikancıların işine gelen isimden kurtulmak istesin?

Bu sorunun cevabı Amerikan emperyalizminin yeni dönem stratejilerinde bulunabilir.

Asıl darbe Baykal’a değil Tayyip Erdoğan’a

Kaset olayına hükümet çevreleri çok sevinmiş olabilir. Nitekim kasedi piyasaya sürenler de hükümetin has adamları olan Şeriatçı medyaydı. Ancak bu kaset kendilerini vuracak ve iktidardan alaşağı edecek kasetti bunun farkına varamadılar.

ABD sadece Deniz Baykal’dan değil daha fazla Tayyip Erdoğan’dan kurtulmak istemektedir.

Nedenine gelince...

Tayyip Erdoğan 8 yıldır Amerika’nın kurduğu, büyüttüğü, iktidara getirdiği AKP’nin başındadır. Türkiye’nin bölünmesi, parçalanması sürecinde ABD’nin kendisinden istediklerini harfiyen uygulamıştır.

Ancak bu uygulama süreci son derece sancılı geçmiştir. Özellikle Atatürkçülüğe indirilen darbeler, Ergenekon süreci Türkiye’nin dinamiklerini derinden sarsmış ve Türkiye’yi “her şeye gebe” bir ülke haline getirmiştir.

Her şeye gebe ülke Türkiye

Her şeye gebe olmak ne demektir?

Öncelikle şunu görmek gerekir ki Türkiye “Kürtçü-İslamcı” iktidar cephesi ile “Atatürkçü-ulusalcı” muhalefet arasında iki kampa bölünmüştür. Türkiye Amerikan karşıtlığının dünyada en yüksek olduğu ülkedir. Ve bir dahaki seçimlerde Türkiye’de AKP’nin zaten gideceği ve ulusal güçlerin iktidara geleceği bir zemin oluşmuştu...

Bunun dışında Ordu’ya yönelik saldırıların pervasızlığı karşısında Ordu’nun askeri müdahale riski yükselmişti.

ABD bu tür kendi denetimi dışında gelişecek ulusalcı tepkilerden bir adım önce davranmış ve darbeyi başlatmıştır.

Ulusalcıların Amerikancı yapılması

Bu yanıyla darbenin ilk hedefi ulusal güçlerdir. Bugüne kadar AKP faşizmi altında ezilen, Silivri’lere sürülen, gözaltı operasyonlarına maruz kalan ulusalcı kesime Kılıçdaroğlu ile bu süreçten çıkma şansı verilmiştir.

Ancak bu desteğin karşılığı Amerikancı olmaktır. Amerika’dan nefret eden ulusalcılar Amerika ile dost olurlarsa tüm acılar bitecektir. Türkiye’yi de Tayyip Erdoğan değil Kılıçdaroğlu yönetecektir.

Bu aynı zamanda Atatürkçü, ulusalcı, solcu güçlerin yıllardır bir türlü kavuşamadıkları iktidar fırsatını ele geçirmeleridir.

ABD’nin kazancı ise Büyük Ortadoğu Projesi’nin önündeki en büyük güç olan ulusalcıların Amerikan planlarına razı edilmesidir.

Şeriatçıları yumuşattılar sıra ulusalcılarda

Kılıçdaroğlu yönetiminde iktidara taşınacak Atatürkçü, ulusalcı, solcu güçlerin Amerikan karşıtlığından vazgeçmeleri gerekecektir.

ABD’nin Ortadoğu’yu yeniden şekilllendirmesine karşı çıkmamaları gerekecektir.

Ama daha önemlisi Türkiye’nin bölünmesine ses çıkartmamaları gerekecektir.

Peki ulusalcılar, Atatürkçüler bunu yapar mı?

Nasıl ki radikal İslamcılar bugün en sadık Amerikan hizmetçisi oldularsa, aynı süreç ulasalcı Atatürkçü güçleri de aynı pozisyona sürükleyecektir.

ABD’nin ilk darbesi Tayyip Erdoğan’ı iktidar yapmıştı. Bunun sonucu Türkiye’nin Amerikan karşıtı Şeriatçı kesimlerinin ılımlılaştırılması ve Amerikancı yapılması oldu.

Şimdi aynı senaryonun aktörleri ulasalcı ve Atatürkçü güçler olacaktır.

ABD neden Tayyip’ten vazgeçti?

Bu planda vazgeçilen isim Tayyip Erdoğan’dır. ABD’nin Tayyip Erdoğan’dan vazgeçmesinin önemli sebepleri vardır.

Öncelikle AKP iktidarı kendisine verilen görevleri yerine getirmiştir ancak bu görev AKP’yi aşırı yıpratmış ve artık iş göremez hale getirmiştir. AKP’nin elinden daha fazlası gelmemektedir. AKP Türkiye’yi bölmeye çalıştıkça ulusal tepki artmaktadır.

Demek ki AKP ve Tayyip Erdoğan artık uygun isimler değildir, yeni hizmetkarlara ihtiyaç vardır.

“One minute”un hesabı

Bunun dışında son derece önemli bazı sebepler daha vardır.

Son derece Amerikancı olmasına karşın Tayyip Erdoğan’ın bazı adımları onun ipinin çekilmesinde önemli sebeptir.

İlk önemli hata Tayyip Erdoğan’ın İsrail’e karşı aldığı tavırdır.

İkinci önemli hata İran’a desteğin sürmesidir. Hele hele en son nükleer takasta Türkiye’nin rolü ABD için kabul edilemezdir.

Üçüncü önemli hata ise Rusya ile geliştirilen enerji işbirliğidir.

Tayyip Erdoğan adeta vazgeçileceğini anlamış ve kendisine yeni bir rol ve yeni bir efendi bulmak istemiştir.

Bunlar ABD açısından affedilmez hatalardır. Tayyip Erdoğan şimdi bunun hesabını verecektir.

Tayyip’in kayıtları ne zaman çıkacak?

Tayyip Erdoğan son derece terbiyesiz bir üslup takınarak aklı sıra Deniz Baykal’la dalgasını geçmektedir. Ama biraz dikkatli olmasında fayda vardır.

Tayyip Erdoğan, Deniz Baykal’ı kayda alan ekibin kendi istihbarat ekibi olduğunu bilmektedir. Ancak bilmediği şey istihbarat dünyasında her şeyin ikili olduğudur. Bugüne kadar Tayyip Erdoğan’ın emrinde muhalifleri dikizleyen, kaydeden ahlaksız şebeke herhalde saf insanlardan oluşmamaktadır.

Bu şebeke, bu çete aynı dönem içinde bağımsız bir şekilde davranarak kendi efendisini de izlemiştir. Yani Deniz Baykal’ı takip eden istihbarat gücü kendi şefini de kayda almıştır.

O nedenle yakında Tayyip Erdoğan’a ait kayıtlar da piyasaya düşebilir.

Bu, Tayyip Erdoğan’ın bundan sonra tümüyle esir olduğu anlamına gelir. Türkiye’yi satarken her tür kanunsuzlukları yapan Tayyip Erdoğan, bu kanunsuzluklarının kayda alındığını ve günü gelince servis edileceğini bilmektedir.

ABD’nin %40 hesabı

ABD’nin planı seçimlerde Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP’yi iktidar yapmaktır. Bunun formülünü Kılıçdaroğlu %40 olarak açıklamaktadır.

CHP’nin mevcut oyu % 25’tir. % 25’in % 40’a çıkartılması ise hiç de zor değildir.

Birincisi Demokrat Parti önümüzdeki seçimlerde CHP’yi destekleyecektir.

İkincisi Sarıgül ekibi yeniden CHP’ye dönecektir.

Üçüncüsü Kürtlerin bir kısmı CHP’ye destek verecektir.

Dördüncüsü MHP’ye giden Atatürkçü oylar tekrar

CHP’ye dönecektir.

Beşincisi Abdülatif Şener’in partisi CHP’yi destekleyecektir.

Hatta ve hatta AKP içindeki Kürtçü ekip Tayyip Erdoğan’ı terk ederek Kılıçdaroğlu’yla birlikte hareket edecektir.

AKP’nin önümüzdeki seçimlerde %30’un altına düşeceği kesindir. ABD’nin planı CHP’yi %40’ın üzerine çıkartarak tek başına iktidar yapmaktır.

Kılıçdaroğlu ABD, Ordu ve TÜSİAD’ın adayı

Kılıçdaroğlu ekibinin bu yolda büyük destekçileri olacaktır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki Kılıçdaroğlu ismi ABD, Ordu ve TÜSİAD’ın ortak seçimidir. Türkiye’yi Ergenekon sonrası uzlaşma dönemine götürecek isim olarak Kılıçdaroğlu seçilmiş ve görevlendirilmiştir.

Kılıçdaroğlu Türkiye’nin uzlaşma iktidarı olacaktır.

Ordu ve Yargı Kılıçdaroğlu’nu destekleyecektir, muhalif denilen basın destekleyecektir, TÜSİAD destekleyecektir.

Kısacası AKP döneminin zarar gören kesimleri bu şekilde yeniden sürece dahil edilecektir.

ABD’de Obama Türkiye’de Kılıçdaroğlu

Kılıçdaroğlu neden seçildi peki? Başka bir isim bulunamadı mı?

Bu sorunun yanıtı Kılıçdaroğlu’nun kökeninde aranmalıdır.
Kılıçdaroğlu’nun en büyük özelliği Alevi olmasıdır. Türkiye’yi bölme ve ayrıştırma sürecine Alevilerin de resmi bir cemaat olarak katılması için Kılıçdaroğlu seçilmiştir.

Bu yanı onun mazlum ve mağdur yanını oluşturmaktadır. Tıpkı Obama gibi o da mazlumu oynamaktadır.

ABD’nin başına bir zenciyi getiren güçler demek ki Türkiye’ye de Alevi bir lider öngörmüşler demektir.

Böylelikle daha şirin ve mazlum bir diktatörümüz olacaktır.

Dünün mazlumu Şeriatçılar gidecek yarının mazlumu Aleviler gelecektir.

Dördüncü Dersim isyanı

Bunun dışında Kılıçdaroğlu yönetimi demek CHP’nin tümüyle Kürtçülerin eline geçmesi demektir. Gürsel Tekin ile birlikte uzun yıllardır bu tür bir örgütlenmenin içindedir zaten.

Bugün CHP teşkilatlarında ve belediyelerde Kürtçü olmayan barınamamaktadır.

Hatırlanacağı gibi Onur Öymen’le yaşadığı polemikte Kılıçdaroğlu Dersim isyancılarını savunmuş ve Atatürk’e karşı çıkmıştı. Kendi soyu gereği Dersim’i savunan Kılıçdaroğlu ile birlikte aslında Dördüncü Dersim Ayaklanması başlamıştır.

İlk Dersim ayaklanmalarında isyancıların arkasında İngiltere vardı şimdikinde ise ABD var.

Emperyalist destekli ırkçı, mezhepçi, bölücü bir ayaklanmayla karşı karşıyayız ve bu defa isyancıların merkezi Dersim değil Ankara.

Apo’nun adayı Kılıçdaroğlu

Kılıçdaroğlu solun tarihi boyunca yapmadığını yapacak bir isimdir. Daha doğrusu Tayyip Erdoğan’ın bile yapamadığını yapmaya hazırlanmaktadır.

PKK’yı ve Apo’yu affa hazırlanmaktadır.

Bilindiği gibi daha önce bir genel aftan bahsetmişti. Ancak bu affı çok istediği halde AKP bile başaramamıştı. Bunun nedeni ise muhalefetin gücüydü. Şimdi Kılıçdaroğlu ile birlikte PKK affı CHP’ye yaptırılacak ve herkes de bunu sessizce kabullenecektir.

Bu anlamıyla Kılıçdaroğlu sadece ABD’nin değil aynı zamanda Apo’nun da adayıdır.

Atatürk’ün değil Seyit Rıza’nın devamcısı

Kılıçdaroğlu’nun Kürtçülüğü genelde sinsicedir. Hiçbir zaman açıktan Kürtçülük yapmaz ama tüm ekibi Kürtçüdür.

Kılıçdaroğlu’nun yanında hiç Türk yoktur, bu tesadüf müdür?

Kaldı ki Kılıçdaroğlu’nun ekibi CHP içinde ve belediyelerde PKK’lılarla ve diğer taşeron terör örgütleri ile içli dışlı bir ilişki içindedir.

Bizler bugüne kadar Kılıçdaroğlu’ndan hiç Türklüğünü duyamadık.

Mesela kendisi çıkıp “Ne mutlu Türk’üm diyene” diyebilir mi?

“Atatürk’ün Altı Ok’undan milliyetçiliği savunuyorum” diyebilir mi?

“Atatürk’ün Kürt isyanlarındaki tavrını destekliyorum” diyebilir mi?

Bunları diyemez ve demeyecektir de.

Çünkü Kılıçdaroğlu Atatürk’ün değil Seyit Rıza denilen teröristin devamcısıdır.

CHP Tunceli Aşiretine dönüştü

Bu durum karşısında CHP’liler ne yapmalı?

CHP’lilere önerimiz bu oyuna gelmemeleridir.

Amerikan uşaklığı yaparak iktidar olmak hiçbir onurlu insana, Atatürkçüye yakışmaz.

Kaldı ki Amerikancı olmadan da iktidar olunabilir.

Ancak görülen tablo tüm CHP’nin Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceğidir. Bunun sebebi de CHP içindeki etnik ve mezhepsel örgütlenmedir.

CHP teşkilatında Kürtsen ve Aleviysen yükselirsin, Türksen ve Sünniysen barınamazsın.

Yıllardır bu kurallarla idare edilen CHP, adeta Tuncelili bir aşirete dönüşmüştür. Şimdi o aşiret liderini seçecektir.

CHP’ye düşen aşiret demokrasisini uygulamaktır.

Amerikan planları başarılı olabilir mi?

ABD ilk darbesini 2002 yılında yaptığında kamuoyunu uyarmış yaşananın bir darbe olduğunu söylemiştik.

Bugün de aynı şekilde uyarıyoruz halkımızı; Amerikan darbesi yaşıyoruz.

Ancak ABD’nin hesap edemediği bir şey var.

Önemli olan sağcılık, solculuk, Atatürkçülük, ulusalcılık vb. akımlar değildir. Önemli olan Türk milletinin kendisidir.

Dahil olunan grup değişebilir ama Türk milletinin Amerikan karşıtlığı değişmeyecektir.

Türk milleti bölünmeyi kabul etmeyecektir.

Türkiye’de Kürtçülük başarılı olamayacaktır.

Ulusal Parti, tüm Amerikancı, Kürtçü, etnikçi, mezphepçi güçlere karşı Türk’ün partisidir.

Önümüzdeki seçimlerde Türkler de oy kullanacak.

Alevilere, Kürtlere çok güvenenler bu ülkede Türklerin çoğunluk olduğunu görecekler!

 
Yazar Mesaj
point | Offline 30 Mayıs 2010 Pazar 09:49  Video Komplosu
Video kopmlosunun çıkış şekli ve gelişmeler de yukardaki anlatılanları destekler niteliktedir.. Aşağıya yine Türk Solu dergisinin 1 yıl önce yazdığı bir yazıyı da ekleyeceğim..

Ben bu video olayı patladıktan sonra gelişmeleri izlerken kuraltay da kopmlonun ne olduğu, kim tarafından yapıldığının ortaya çıkacağını düşünüyordum. Öyle de oldu.. Benim de ortaya attığım tezimde yukarıdakine benzer noktalar vardı..

Hatta türkiye'deki sağlam kopmlo teorileri yazarlarından Fehmi Koru da isi bir adım ileri götürerek kaseti baykalın çıkardığına dair bir teori geliştirmişti.. Elbette siyasette olamayacak şey yoktur. Ancak bu ciddi riskler içeren bir oyun olurdu Baykal için. Yani kendini mazlum yerine koyup, daha sonra küllerinden doğmak..

Ne yazıkki cndas medya diye dillendiren medya da olsun, ne de osurduğunu bile amerika osurttu diyecek kadar herseyi oraya bağlamaya meraklı tipler olsun yukarıdaki Türk solu dergisinde anlatılanrı dillendirmediler. Belki akıllarına da gelmistir bunlar ama asla dile getirmediler. Zira biliyorsunuz ki onların isine gelmeyen hersey herkes yanlıs, taraflı, yalancı, iftiracı.. Onlara uymayan kanunlar yasalar anayasaya aykırı..

Kendilerine ve ülkemizin gücüne inanmadıklarını her defasında kendileri amerikan oyunu bu, bob projesinin parçası falan diye nitelendirmeye ve ağızlarını köpürte köpürte homurdanmaya devam ettiler..

rahmetli menderisin asılmasının ardındaki güçleri bile Menderesi Amerikancı olarak suçlayarak gizlediler.. Oysa Menderes amerikadan uzaklastığı ve rusya ile türkiye arasındaki yakınlasmadan rahatsız olan amerikalılar ve amerikancılar tarafından idam edilerek asılmıstı.

Bugün CHP de yasanan sözde değisimde de neler olabilir di. Neden istihbaratla, polis teskilatıyla vs. hiç bir seyle alakası olmayan sıradan bir vekil elinde dosyalarla ara ara insanların önüne çıkartılıyordu. Bu dosyaları nasıl nereden buluyordu. Neden bir sürü vekil için de bu isim öne çıkartılıyordu. Bunu türk solu dergiside aynı sekilde açıklamıs. Elbetteki etnik köken ve mezhep.. Bu anlamda anti akp ci arkadasınların BOB es baskanı dedikleri baskakandan çok daha uygun bir isim. Kılıçaroğlu.. Düsünelen Kürt İslam devleti için oldukça uygundu. Gerekirse mezhep çatışması da çıkartılarak Türkiye biraz daha yıpratılabilecekti çünkü aynı zamanda aleviydi. Bunun yanında Apo nun da kürt değil ermeni olduğu biliniyor. Kılıçtaroğlunun annesinin isminden yola çıkarak bir yanının ermeni olduğu da konusulmaya baslanmıştı.

Sonuç ABD nin her zamanki uzun soluklu planları tıkır tıkır islemeye baslamıstı. En son engel Baykal dı. Baykalın da CHP koltuğundan kalkmaya pek bir niyeti yoktu. Ancak baykalı ber taraf edebilecek uzun süredir dedikodu seklinde chp içinde konusulan bir ilişki vardı. Dedikoduydu belki ancak anlatılanlara göre bir dönem parti ileri gelenleri bunu Baykalla paylasıp dikkatli olmasını istemislerdi. İşte bu planının içinde Baykalı devirmenin en temiz yolu da böyle bir komplo hazırlamaktı. CIA daha önceden Saddam, Usome bin Ladin için bu tarz kasetler hazırlamayı planlamıstı. Bunlar yakın sürede internete de düstü..

Baykaldan kurtulma komplosu da yine bu büyük plandaki gibi ince bir sekilde hazırlandı. Önce video metacafe.com sitesine yüklendi ve sonra habervaktim, aktifhaber gibi sağ görüsceleri ile tanınan internet siteleri basta olmak üzeri bir çok siteye gönderildi.. Onlarda tabii balıklama atladılar. Durumun kısa sürede duyulmasının ardından büyük olasılıkla senaryonun farkında olan basbakan video ile ilgili haberlerin kaldırtılması talimatı verildi ve kaldırıldı..

Ondan sonrası malum gelismeler.. Böylelikle hedeflenen plan kusursuzca islemeye devam etti. Bir tasla 2 kus vurmuslardı. 1 baykalı istifa ettirmisler 2 Videonun habervaktim tarafından ortaya çıkarıldığı ve yayınlandığı kanaatini olusturarak tamamen kendilerini hedeften çıkarmıslardı.

Ardından Baykal elbette hükümeti falan suçlayarak istifa etti. Mağduru oynamaya karar vermisti. O duygusallık vs. bir sürü gözyası falan döküldü. Hatta hemen bir açlık grevi düzenlendi. Baykal bu arada net olarak daha sonraki çıkan yat olayını yalanladığı gibi bu olayı yalanlamayı da gerçekleştirmedi.. Büyük olasılıkla olayı muallahta bırakarak mağdur olarak kurultayda tekrar yerine geri geleceğini hesap ediyordu.

Ardından gözler olası baskan adaylarına çevrildi. Basta kılıçtaroğlu olmak üzere herkes biz aday değiliz dedi. Milliyet yazarı Özdil sağlam bir yazı yazdı. Baykalın yerine oturan kisi vatanhainidir, anıtkabire bile sokulmaz vs.. dedi.. Bu atmosferde baykal için yapcak birsey yoktu. Tek yapması gereken kurultaya günler kala ortaya çıkarılan bu olandan sonra beklemekti. Böylece kurultayda küllerinden yeniden doğacak..

O BİLE BU ABD PLANINDAN HABERSİZDİ.. Kılıçtaroğlu pespese iki gün kendine yöneltilen sorularda ADAY DEĞİLİM dedi. Olası baykal müdahalesi riski böylece tamamen ortadan kalkmıs oldu.

ADAYLIK SON GÜN AÇIKLANDI. O saatten sonra baykalın haraket edebilecek mecali bile kalmamıstı. Ki kurultaydan günler sonra Baykal Doğan medyasını kınadığını açıklayacaktı. Çünkü adaylık açıklanmasından sonra ÖZDİL basta olmak üzere doğan medyası farklı bir hava estirmeye basladı. Ağlayanlar gülüyorlardı.

Hatta siyaset meydanı programında Ali Kırca başlarken resmen CHP ye öyle laflar söylediki. Baykal dönemini neredeyse yerin dibine sokup çıkartırken stüdyodaki tüm CHP liler 2 gün ardından göz yası döktükleri Baykalın dönemini yere sokan bu sözlere katıldıklarını ve CHP de değisimin müthis olacağını falan söylüyorlardı.. AMAN YARABBİM BU NASIL YAMAN ÇELİŞKİYDİ BÖYLE..

Deterjan reklamlarındaki gibiydi aynı.. Satısta olan deterjanlarını en iyi en temiz vs diye size kakalayanlar yeni bir formül yeni bir ambalaj yaptılarmı yeni reklamlarında öyle bir anlatırlarki yeni ürünlerini HANİ ÖZRÜ KABAHATİNDEN BETER DERLER YA o misal. Alt mesajda verdikleri sey aslında sudur. Biz sizi nasıl kakaladık ama, nasıl ittirdik kötü deterjanı iyi diye..

Bunun gibi bize baykalı bayallı chp dönemini nasıl da ittirdiklerini resmen hep birlikte kabul ettiler. Sözde değisim rüzgarı vs anlatıyorlardı. ancak bunu yaparken yaptıkları günah çıkarmak eskiden bizleri nasıl kandırdıklarını resmen itiraf etmekti kısaca..

Neyse sonuç olarak abd nin KÜRT İSLAM kukla devleti kurma hayalleri için plan hala isliyor..

Bastada dediğim gibi osurduğunu bile abd yaptı diyenler neden bu senaryoyu hiç düsünmedi ve dillendirmediler.

Küresellesme karsıtı eylemlerdeki ayagında Nike kıçında Levis olan tipler gibi acaba onlarda aslında ABD ci mi. ABD denmi nemalanıyorlar da bu senaryoyu insanlar fark etmesin diye baska senaryolar üretiyorlar.. Zira biliyorsunuz Küresellesme karsıtı eylemlerin el altından finansörlüğünü yine ABD yapıyor.. Amaçları küresellesme kartısı yerel tepkilerin kendilerini rahatlatmalarını sağlamak.. Onlar yine küresellesme adında emperyalist sömürü islerine devam ediyorlar. Sizde oh ne güzel eylem yaptık. Nasıl karsı çıktık, nasıl kırdık döktük diye kendini tatmin ediyorsunuz. Yani bir nevi masturbasyon yapmanızı sağlıyorlar.

Kemal Kılıçtaroğlu. Etnik kökeni ile tam da bu planlara uyan isimdi..

Not: AKP yi yıkma anlamında daha öncedende seçim dönemlerinde çesitli medya girisimleri gördük. Mesela AKP oyunu bölmeye en yakın parti Saadetti. Düne kadar saadeti yere vuranlar birden el üstüne çıkardılar saadeti.. Ardından rahmetli Muhsin Yazıcıoğlunun ölümü. Arkasından hala küfür edenler sadece iktidarı yıpratabilme adına seçim öncesi pek bi sahip çıktılar. (Bunların bir bölümü seçim sonunda dayanamadı yine rahmetlinin arkasından küfürleri aleni olarak bastılar) Abdüllatif Şenerle birseyler yapabileceklerini düsündüler onu her gün medyada önümüzü tasıdılar. Ama baktılar ondanda birsey çıkmayacak artık haberleri bile duyulmuyor kendinin. TV lerde çıkmıyor. Şimdi son rüzgar abd destekli dandi kemal..  
Yazar Mesaj
point | Offline 30 Mayıs 2010 Pazar 09:52  Kılıçdaroğlu ve Kürtçü darbe konusunda uyarmıstık
Kılıçdaroğlu ve Kürtçü darbe konusunda
CHP'yi bir yıl önce uyarmıştık



Gökçe Fırat - türk solu gazetesi
CHP'de Kürtçü darbe tazgahı

Tam da o dönemde CHP içinde önemli bazı örgütsel değişiklikler oldu. CHP İstanbul örgütü tümüyle feshedildi, örgüt tepeden tırnağa değiştirildi. CHP vitrinine ise Önder Sav’ın yerine Kılıçdaroğlu çıkarıldı.

Bu ikilinin oralara özellikle getirildiği ise ancak şimdi anlaşılıyor. Büyük medya önce Kılıçdaroğlu’ndan bir kahraman yaratmaya girişti daha sonra da onu CHP’nin İstanbul adayı yaptı.

Tüm bu süreç içinde Deniz Baykal büyük medyanın CHP’ye olan büyük desteğini sevinerek karşıladı. Türkiye’de hiçbir seçimde görülmeyen bir destek Kılıçdaroğlu’na verildi. O kadar ki neredeyse tüm gazete ve televizyonlar açıkça halka Kılıçdaroğlu’na oy verme çağrısı yaptılar.

Ancak seçimin hemen ertesinde bu desteğin amacı daha net ortaya çıkmaya başladı. CHP’ye destek veren medya bu defa Baykal’ın yerine Kılıçdaroğlu’nun geçmesi için kampanya başlattı.

Seçimlerde CHP’nin büyük başarı kazandığı propagandasına dayanan bu kampanya kısa vadede Baykal’ın koltuğunu sarsmayabilir. Ama artık Baykal’a karşı yeni bir darbe tezgahlandığı ortadadır.

Deniz Baykal hatırlarsa İnönü’ye karşı Ecevit de aynı şekilde öne sürülmüş ve İnönü hiç beklemediği bir kurultay yenilgisi almıştı. Baykal o dönemde Ecevit ekibinde olduğu için o darbeyi gayet iyi hatırlayacaktır.

Şimdi aynı tezgah işlemektedir. Ecevit’in nasıl da gizli bir Fethullahçı olduğu, halkçı denilen liderin nasıl da özelleştirmeci olduğu, hele hele Clinton’un karşısında nasıl iki büklüm olduğu, Amerikanın kucağına nasıl oturduğu çok çok sonra çıkacaktı ortaya, ama o dönemlerde Türkiye dağa taşa Karaoğlan yazıyordu.

Baykal’a değil Atatürkçü tabana darbe

Bu defa estirilen Kılıçdaroğlu fırtınası da benzer bir dinamik izliyor. Ama bu defa hiçbir şey gizli değil. Kılıçdaroğlu ve ekibi açıkça dincilerle kol kola, açıkça laikliğe karşı, açıkça Kürtçü.

Bir yanda İstanbul’da CHP’yi bir Kürtçü aşiret yapısına dönüştüren Gürsel Tekin, diğer tarafta PKK ile açıkça işbirliği yapan bir Murat Karayalçın.

Ama bu darbe Baykal’a yapılıyor sanmayın. Asıl darbe CHP tabanına yapılıyor. Bugüne kadar laiklikten taviz vermeyen, Atatürk milliyetçiliğine bağlı CHP’li yığınlar bu şekilde Kürtçülüğe ve dinciliğe alıştırılıyor. Bu süreç üç beş yıl sonra artık CHP tabanının da Kürtçü ve İslamcı olmasıyla sonuçlanacaktır.

CHP tabanına virüs verilmiştir. Bu virüs hızlı ilerlemez ama yavaş yavaş tüm tabana yayılacaktır. Bir süre sonra Amerika’nın ve büyük medyanın ve elbette Fethullahçıların istediği CHP ortaya çıkacaktır.

Bu, Amerika’nın Kuvayı Milliye’yi, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerini, Kurtuluş Savaşı ordusunu, Büyük Millet Meclisi’ni yok etme yolundaki son adımıdır.

Bugüne kadar tüm sağı teslim alan, Kürtçüleri avucunda tutan Amerika artık CHP’de de tüm dizginleri ele alacaktır.

Sevr haritasına karşı çıkmayacak, Sevr’de Kürdistan olarak gösterilen Güneydoğu’ya “bölge” diyecek, oraya özerklik isteyecek, hatta kendi kaderini tayin hakkına saygı duyacak, azınlıkların dinsel haklarını teslim edecek ama aynı zamanda tüm cemaat ve tarikatlara da aynı serbestiyi tanıyacak, ülkeyi Anzavurların avcuna bırakacak bir CHP yönetimi yoldadır ve CHP tabanı da bu duruma razı olacaktır.

Kısacası Türkiye’nin Atatürkçü damarı kesilmektedir ve CHP’nin artık bunu hissedecek bir durumu da yoktur.

(TÜRKSOLU, sayı 232, 13/04/2009)

Serap Yeşiltuna
CHP'de Kürtçü darbe hazırlığı

Doğan grubunun desteğiyle CHP içinde yeni bir darbe tezgahlanıyor: Kürt Darbesi.

Bu öyle bir darbe ki, sadece Kılıçdaroğlu’nun seçimlerde yakaladığı ivmeyle açıklanacak ve ona bağlanacak türden değil.

Daha seçimlerden çok önce başladı CHP’yi de bu Kürtçülük rüzgarına kaptırma sevdası.

Baykal, Tayyip’in Güneydoğu çıkarmasının hemen ardından, boynunda puşisiyle “etnik kimlik şerefimizdir” siyasetine başlamıştı ve bugün “Kürt sorunu” merkezine çekilmiş durumda.

İstanbul İl Başkanlığı merkezinde başlayan Kürtçülük


Kimler eliyle yapılıyor peki bu diye soracak olursak galiba burada bu kez Baykal mağdur. Ya da kendi kazdığı kuyuya kendi düşüyor diyebiliriz. Çünkü Kürtçülük açılımının mimarı Baykal’ın bizzat kendisi tarafından parlatılan isimlerden biri olan İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin.

Çarşaf açılımının da mimarı olan Gürsel Tekin, Karslı bir Kürt ve Kürtçülüğüyle “solculuğu” iç içe geçmiş isimlerden.

Seçim döneminde de Kılıçdaroğlu’nun yanında en çok sivrilen kişi. Aslında Kılıçdaroğlu’nun arkasındaki gizli el de denebilir. Ve en çok görünen, en çok konuşan isim. Hatta seçim gecesi Baykal evinde oturmuş TV’den seçim sonuçlarını izliyorken, basına açıklamalarını yapan isim. Yani bu seçimleri konuşurken CHP’yi değil de, CHP İstanbul İl Örgütü’nü ve Gürsel Tekin’i konuşmak gerekiyor.

Gürsel Tekin ve Kılıçdaroğlu’nu överek Baykal’ı indirme propagandası iki koldan yürütülüyor. Bir yanda Doğan Medya, diğer yanda da Zaman gazetesi aracılığı ile Fethullahçılar tarafından.

“Baykal gitsin ve Kılıçdaroğlu ile Gürsel Tekin gelsin. Bakın o zaman CHP oylarını nasıl artıracak.”

“İyi de bundan size ne” demek geliyor insanın içinden çünkü “ne Atatürkçüsünüz ne de CHP’li.”

Ancak ABD bir kez düğmeye bastı ve tüm piyonlarına farklı koldan aynı propagandayı yaptırıyor

Varoşlardan yükselen etnikçilik

Kurdukları denklem basittir: CHP kötü, Kılıçdaroğlu ve Tekin iyi. Ancak bu kötülüğün ve iyiliğin kıstasları hiç de bizim tartıştığımız eksende yürümüyor.

Yıllardır Atatürkçüler olarak CHP’yi eleştiriyoruz. Ama sadece iktidar olamadığı için değil, Altı Ok’u reddettiği ve ideolojik olarak oradan oraya yalpaladığı, kimliksiz, duruşsuz bir parti olduğu için.

Türkiye’nin sahil şeridine kilitlendiği, kırsaldan, varoştan halktan tamamen koptuğu için eleştiriyoruz.

Milliyetçiliği bıraktığı, devletçiliği, halkçılığı elinin tersiyle reddedip liberal bir parti olduğu, özelleştirmelere, IMF’ye karşı koyamadığı için eleştiriyoruz. Elbette Baykal’ı da bunun için eleştiriyoruz.

Ancak şimdi Baykal gitsin, Kılıçdaroğlu ve Tekin gelsin diyenlerin derdi bu değil. Tam tersine artık daha da batağa çekilmiş bir CHP yaratmaya çalışıyorlar.

Bunu yaparken de CHP’nin çevre ve varoşlardan oy aldığını artık halka yöneldiğini bunun da birebir Gürsel Tekin’in başarısı olduğunu yutturmaya çalışıyorlar.

Taraf’tan Rasim Ozan Kütahyalı: “Yurttaşla birebir temas halinde, ilçe ilçe kasaba kasaba kasaba, mahalle mahalle gezerek emekten ve yoksuldan yana bir siyaset”ten bahsediyor.

Gürsel Tekin’in “ağır abi” tavırlarıyla, halkın içindenmiş görüntüsü yaratmaya çalışması, bürokrat tipli siyasetçi anlayışının dışında “tüccar” tavrı birilerine hoş görünüyor olabilir ancak bu halkla temasın değil halk dalkavukluğunun yeni bir biçimi. AKP o zaman en halkçı parti! Öyle ya AKP’li vekiller çok daha halktan görünüyor. Tayyip değil mi vatandaşın sofrasına oturup zaman zaman onun ekmeğini bölüşen.

Hatta bu ikilinin çok daha “sol” bir görüntü çizdiği iddiaları da Doğan’ın solcu gazetesi Radikal’den geliyor. Müthiş ikili, hem halkçı, hem de solcu.

Basının dediğine göre CHP ile halk arasında, varoşlar arasında bir köprü kurulmuş da bizim haberimiz yok!

Tekin ve Kılıçdaroğlu’nu kahraman yapan etnik kökenleri

Gürsel Tekin’i CHP’nin Tayyip Erdoğan’ı yapanlar, Kılıçdaroğlu için Türkiye’nin Karaoğlan’ı diyenler CHP dışından CHP içine doğru coşkulu bir “dönüşüm” havası başlattılar.

Bu öyle bir dönüşüm ki belki CHP’yi iktidara taşıyacak, CHP’den yeni bir AKP yaratabilecek bir dönüşüm. Biz bunu destekleyemiyoruz çünkü bu bizim anladığımız anlamda bir dönüşüm değil.

Yeni ekip CHP’yi Altı Oktan daha da uzaklaştıracak, onu daha da liberalleştirip Kürtçüleştirecek bir dönüşüme sokuyor.

Parlayan isimler:

Gürsel Tekin, Karslı bir Kürt.

Kemal Kılıçdaroğlu, Tuncelili bir Kürt.

Murat Karayalçın, Kürtçülüğün bayraktarı!

Etnik kökenleri bizi hiç de ilgilendirmiyor ancak bu isimlerin parlama nedeni maalesef etnik kökenleri ve Kürtçülüğe yaktıkları yeşil ışık.

TV ekranlarından konuşan Kılıçdaroğlu “Kürt açılımı yapacak mısınız?” sorusuna “Kürtler konuşsunlar ne açılım istiyorlarsa söylesinler yapalım” diye cevap veriyor. Diyarbakır’a gidip açılım yapmaktan bile bahsediyor.

Obama’nın gelişinin ardından da hemen Baykal’la görüşerek Kurultay talebinde bulunarak “liderlik talebim yok, arkanızdayım ama yeni yönetim kurulsun” diyor.

Ve CHP, 11 Nisan’da parti meclisi toplantısında Kurultay’a gitme kararı alıyor.

Yeni yönetim kurulacak. Konuşulan Kılıçdaroğlu’nun MYK’ya alınması, Karayalçın’ın CHP içinde aktif göreve getirilmesi hatta başdanışman olması.

Ancak Doğan Medya’nın da Fethullahçıların da hedefi çok daha büyük.

Reha Muhtar “Tayyip Bey yanlısı yandaş basın bile Kılıçdaroğlu gelsin, ortalık renklensin diye davul çalıyor, CHP’den hala ses seda yok. CHP bu seçimde kaybetti ama Kılıçdaroğlu gelirse iş değişir.” diyerek süreci hızlandırmaya çalışıyor.

İlk Kurultay için hedeflenen Baykal’ın düşürülüp, Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa, Gürsel Tekin’in de yardımcılığa getirilip, Karayalçın’ın başdanışman yapılması ve parti içinde yeni bir ayıklamayla Kürtlerin aktif hale getirilmesidir.

Bu seçimlerde bazı yerlerde PKK’ya yakın isimlerin CHP’den aday yapıldığı düşünülürse değişim çok yakında ve bunun adı tam bir Kürt darbesi.

Öyle ki özellikle Taraf gazetesi başta olmak üzere yeni ikiliyi tutanların en önemli tezi de bunların Baykal gibi Ergenekon’un avukatlığını yapmıyor oluşu. “Gürsel Tekin, Kürttür ve Kürt meselesine de duyarlıdır” diyen Sabah yazarı Mahmut Övür, Taraf’a verdiği röportajda “Şimdi çok açıktan söyleyemiyorlar ama Tekin çetelere karşıdır, Baykal’ın tepkisini çekmek istemiyor ama Ergenekon’a onun gibi bakmıyor.” demeye getiriyor.

Yani yeni ekip aynı zamanda AKP’nin tezgahının da destekleyicisi ve belki de PKK’yla mücadele etmiş paşaların yargılanmasını isteyecek kadar da Ordu düşmanı. Bunu zaman gösterecek.

Baykal “etnik kimlik” havuzunda boğulacak

Kısacası “vah Baykal” demekten kendimizi alamıyoruz. Kendi açtığı Kürtçülük çukurunun içine kendi düştü.

Baykal seçimlerin ardından “AKP, DTP ile benzeşerek, DTP ile kaynaşarak, devletin hizmet ve yatırım olanaklarını kullanarak DTP’yi etkisizleştirmeye çalıştı ama insanlar bu aldatmacayı itti” diyerek AKP’yi eleştiriyordu. Ancak bu Kürtçülük yarışının içinde CHP de vardı. Parti programını bile “etnik kimlik şerefimizdir” söylemi üzerinden değiştiren Baykal “etnik kimlik” havuzunda boğulmak üzere. Baykal’a acıyacak değiliz ancak görünen o ki bu havuzda asıl boğulmak istenen Türk milleti.

“Baykal gitsin, Baykal gitsin” diye çırpınan Atatürkçüleri artık çok daha tehlikeli bir dönem bekliyor. “Baykal nasıl olsa koltuğunu kimseye terk etmez” diye de düşünmesinler Amerika düğmeye bastığı an Baykal o koltuğu bu Kürtçü ekibe devretmek zorundadır.

CHP bu işten başarıyla çıkabilir mi peki?

Elbette çıkabilir. Çünkü bundan sonra bir yedek olarak tutulacaktır.

İktidar olamaz mı? Elbette olabilir, elbette varoşlardan da oy alabilir.

AKP nasıl alabildiyse, nasıl bir dilenci ekonomisi sistemi kurduysa, nasıl popülist bir söylem geliştirdiyse CHP’de yapabilir.

Ancak bunun adı ne halkçılık ne de Atatürkçülük olur. Gürsel Tekin çizmeleri giyip varoşlara gider gitmesine-söylendiğine göre 38 bin 600 km yol katetmişler Kılıçdaroğlu’yla - ancak “yeni halkçı” CHP, ne özelleştirmelere karşı çıkar, ne IMF’ye ne de Amerika’ya. Varoşlardaki çaresiz vatandaş da bu kez CHP’ye oy vermiş olur belki ama kaderi baki kalır.

Kürtçülüğün önünü açacak tüm söylemlerle DTP’ye yeni bir düşman kardeş gelmiş olur o kadar. Bugün AKP nasıl DTP ile rekabet ederek bir yandan Kürtçe kanalla, Barzani, Talabani dalkavukluğuyla Kürtçülüğü geliştiriyorsa bunun destekçilerinden biri de CHP olur.

Atatürk’ün kemiklerini sızlatan çizgi yani.

Ömrü Kürt isyanlarıyla mücadele etmekle geçmiş, laikliği kabul ettirebilmek için her türlü tehlikeyi göze almış, kadını esaretten kurtarmış Atatürk’ün kurmuş olduğu parti Kürtçülüğün ve çarşafın esareti altında.

Doğan Medya’nın, Fethullahçıların “açılım! açılım! açılım!” çığlıkları etrafında Kürtçüler tarafından kuşatılmış olarak!

Gerçekten vah Baykal diyoruz, yazık olacak.
 
Yazar Mesaj
point | Offline 30 Mayıs 2010 Pazar 09:54  Kılıçdaroğlu’nun Kürt açılımı
Özgür Billur
Kılıçdaroğlu'nun Kürt açılımı


Kimi saf Atatürkçülerimiz Kemal Kılıçdaroğlu’nu CHP’yi düzlüğe çıkaracak kişi olarak görmek istiyor. Ancak Kılıçdaroğlu, CHP’yi tamamen Kürtçü bir rotaya oturtmak isteyenlerin “sevimli yüzüdür”. Dürüst, çalışkan imajıyla parlatılan Kılıçdaroğlu’nun arkasındaki isimlere bakınca ne demek istediğimiz anlaşılacaktır.

Örneğin Belediye seçimlerinde Kılıçdaroğlu’nu elinden tutup meydan meydan gezdiren Gürsel Tekin. Bu kişi Kürt açılımı konusunda kendi partisini AKP kadar cesur olmamakla eleştirmedi mi?

Gürsel Tekin’in haklı olduğunu itiraf edelim. Çünkü CHP, özü itibariyle AKP’nin Kürt açılımı politikasına karşı değil. Anadilde eğitim, etnik kimliğin tanınması, Kürtçe televizyon ve radyo, Kürdoloji Enstitüsü gibi öneriler SHP genel sekreterliği döneminde Deniz Baykal’ın hazırlattığı ve bugün de savunduğu raporda var. Ama CHP, Tekin’in de dediği gibi bunları cesurca savunmayıp, AKP’ye karşıymış gibi yapıyor.

Sen hem ayrı bir etnik kimliği tanı, hatta bunun bir şeref olduğunu programına yaz, hem de üniter devleti savun! Kimse yemez bunu, diyemiyoruz. Çünkü kimi Atatürkçüler Kılıçdaroğlu gibi Truva atlarına inanıp CHP’nin Kürt açılımına karşı olduğuna inanabiliyor.

Kılıçdaroğlu’nun ne amaçlarla öne çıkarıldığını hâlâ anlamayanlara onun Kürt meselesi ile ilgili açıklamalarını dikkatlice okumalarını tavsiye ederiz. Mesela Adıyaman ziyaretinde yaptığı şu konuşma: “Adına ne dersek diyelim, ister Kürt, ister doğu sorunu, Türkiye’nin 30 yıldır yaşadığı bir sorun var. Eğer terör sonlanacaksa, bu konuda sağlıklı bir adım atılacaksa CHP bu soruna ilgisiz kalmaz. Öteden beri zaten ilgisiz kalmıyordu. İçimizde Kürt kökenli, Türk kökenli, Çerkez kökenli, Laz kökenli kardeşlerimiz var. Bu coğrafyada kardeşçe yaşamak zorundayız.” Kılıçdaroğlu, konuşmasının sonunda ortak bir çözüm olursa CHP’nin de destek vermeye hazır olduğunu kaydetti.

Türkiye’yi bir etnik kimlikler ülkesi haline getiren ve Türklüğü bu etnik kimliklerden biri olarak gören anlayışın PKK veya AKP’den ne farkı var?

CHP’yi Atatürk’ün partisi, Kılıçdaroğlu’nu da ideal genel başkan olarak görenlere Atatürk’ün şu sözünü hatırlatıyoruz: “Bugünkü Türk milleti siyasi ve içtimai camiası içinde kendilerine Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır. Fakat mazinin istibdad devirleri mahsulü olan bu yanlış tevsimler, birkaç düşman aleti, mürteci beyinsizden maada hiçbir millet ferdi üzerinde tesellümden başka bir tesir hasıl edememiştir.”

Türklüğün, düşmanlarımız tarafından kullanılan etnik kimlikler tarafından yok edilmemesi için Türk milleti mücadele etmelidir. İçimizde faaliyet yürüten gizli Kürtçülere karşı uyanık olmak da bu mücadelenin bir parçasıdır.

türk solu 
Yazar Mesaj
point | Offline 30 Mayıs 2010 Pazar 09:59  Atatürk’ün partisine Atatürk karşıtı başkan
Özgür Erdem
Atatürk'ün partisine Atatürk karşıtı başkan


Yeni parlayan yıldız: Kemal Kılıçdaroğlu

Televizyonları açın hepsinde Kılıçdaroğlu’nu göreceksiniz... Kanal kanal gezip konuşuyor. Bütün gazeteler peşinde. Geçtiğimiz günlerde de Fatih Altaylı’nın Teke Tek programına çıktı. Yaklaşık iki saat konuştular.

Ama bu iki saatte ne Altaylı, Kılıçdaroğlu’na net sorular sorup siyasi çizgisini açığa çıkardı ne de Kılıçdaroğlu konuşmayı o noktaya getirdi.

Söylemleri şundan ibaret:

– Siyasetin yeni yüzlere ihtiyacı var

– Liderler sultasına son vereceğiz

– Yoksulluğu bitireceğiz

– İşsizlik sorununu çözeceğiz

– Halkın sesi olacağız

– Yolsuzluklara son vereceğiz

– Dokunulmazlıkları kaldıracağız

– AB’ye karşı değiliz ama onurumuzu koruyacağız

Bunlar içi boş söylemler. Neden mi?

Söylem dediğiniz şey sizi diğer siyasetçilerden ve siyasi akımlardan farklı kılan şeydir.

Bugüne kadar Demirel’den Çiller’e, Ecevit’ten Derviş’e dönem dönem paratılan çok isim oldu. “Parlatıldıkları” dönemlerde onların da söylediklerine bir bakın. Birebir aynı şeyler.

Zaten bu ülkede kim çıkıp da işsizliğe son vermeyeceğim der ki!

Yoksulluk benim dönemimde devam edecek niye desin ki bir siyasetçi?

Ya da dokunulmazlıklar aynen devam edecek, böylece milletvekilleri istediği suçu rahatlıkla işleyebilsin söylemini kullanır mı oy isteyen biri?

Mesele, bu genel doğruların ifade edilmesi değil, bu doğruların hayata nasıl geçirileceğinin anlatılmasıdır.

Kılıçdaroğlu bunu yapabiliyor mu?

Yapamıyor.

Yapamaz tabii. Çünkü Türk siyasetinin içinde bulunduğu Batıcı-sağcı girdabın dışında kalabilen biri değil...

Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasi görüşü nedir diye sorsanız söyleyebileceği tek şey: Değişim... Peki nasıl bir değişim? Bunu sorduğunuzda yanıtlar hep muğlak oluyor... Biz söyleyelim: CHP’de Atatürk ve Atatürkçülük adına artakalan ne kaldıysa hepsinin tasfiyesi, laikliğin terk edilip türban ve çarşafın baştacı edilmesi, Türk milliyetçiliğinin terk edilip Alevicilik ve Kürtçülük yapılması, CHP’yi halkla buluşturuyoruz diye tarikatlar tarafından istila edilmesini sağlanması...


Kılıçdaroğlu’na soruyoruz:
Atatürkçü müsün değil misin?


Kılıçdaroğlu’nun durumu biraz daha farklı. İki saat boyunca konuşup da hiçbir şey söylememesinin başka nedenleri de var.

Birincisi gerçekten de söyleyebilecek çok fazla şeyi yok.

İşsizliği nasıl kaldıracağını söyleyemez mesela. Çünkü özelleştirme politikalarını eleştirmesi gerekir. Halbuki özelleştirmeye karşı değildir. Zaten genel başkan olduğunda CHP’nin ekonomi kurmayı yapacağını açıkladığı isimler Derviş’in ekibindendir. Hepsi özelleştirmeci, hepsi piyasacı.

Ancak çok daha önemlisi, üstünü örttüğü, şimdilik söylemek istemediği belli görüşleri var. Ve ısrarla bu konuları gündeme getirmiyor, konu açılırsa hemen üstünü kapatmaya çalışıyor.

Nedir bunlar?

Soruyu soruyla yanıtlayalım:

Kılıçdaroğlu’nun ağzından Atatürk kelimesinin çıktığını hiç duydunuz mu?

Biz duyamadık.

Açık söyleyelim, aradık taradık, “Bu vatandaş, Atatürk’ün kurduğu partinin genel başkanı olmaya kalkışıyor, acaba Atatürk hakkında ne düşünüyor?” dedik, hiçbir şey bulamadık.

Çıktığı televizyon programlarını izledik, yine bir şey duyamadık.

Mesela, yoksulluktan mı bahsediyorsun. Atatürk’ü örnek versene... Binbir yoksulluk yaşayan bu ülkede dünyanın en çok gelişen ekonomisini yaratmadı mı Atatürk? Üstelik bütün dünya ekonomisini kriz yaşadığı bir dönemde...

Yok, bahsetmez.

Ya da yolsuzluk mu diyorsun. Türk siyasetinde yolsuzluğun en az olduğu dönemin Atatürk dönemi olduğunu, adı yolsuzluk iddialarına karışan az sayıda kişinin de Atatürk tarafından anında cezalandırıldığını anlatsana...

Yok, anlatmaz.

İşsizlik mi diyorsun. Türkiye’nin en hızlı büyüme yaşadığı ve insanların en rahat iş bulduğu dönemin Atatürk Türkiyesi olduğunu söylesene.

Yok, söylemez.

Varoş edebiyatı yapıyorsun, yoksullardan koptuk diyorsun. Atatürk’ün binbir zenginliği elinin tersiyle itip Anadolu’nun o dönemki en yoksul kenti Ankara’ya niye gittiğini anlatsana. Kurtuluş Savaşı’nı dönemin zenginleriyle, İstanbul beyefendileriyle, saray çevresiyle değil de Türkiye’nin yoksullarıyla verildiğini hatırlatsana...

Yok, hatırlatmaz.

Neden mi?

Atatürkçü değil de ondan.

Usulen, yalancıktan da olsa, takiyye olarak bile Atatürk’ten bahsetmeyecek kadar Atatürk karşıtıdır Kılıçdaroğlu.

“Atatürk’ten hiç bahsetmiyor diye niye Atatürk karşıtı olsun” demeyin.

Kılıçdaroğlu’nun ne şekilde gündeme geldiğini bir daha hatırlatalım.

Kılıçdaroğlu’nun dilinde PKK söylemi: “Dersim’de insanlık dramı yaşandı”

2009 yerel seçimleri döneminde, önce Dengir Mir Fırat’la, sonra da Melih Gökçek’le televizyonda atıştı. Ardından da CHP’nin İstanbul Belediye Başkan adayı oldu.

Seçimi kazanamadı, ama ne olduysa seçimin galibi ilan edildi.

Ve bir anda sessizliğe büründü.

Bir daha duyamadık sesini.

Ortalıklarda pek gözükmedi.

Böylece kendini yıpratmadı.

Baykal’ın kasetleriyle birlikte bir anda o da ortaya çıkıverdi.

Baykal istifa ederken, Kılıçdaroğlu CHP’ye genel başkan adayı oluverdi.

CHP’nin 20 yıllık genel başkanı, 1000 küsur delegeyi yıllardır yöneten Baykal bile karşı çıkamıyor şimdi ona.

Bu, şüphesiz uzun süredir planlanan bir stratejinin sonucu. Kılıçdaroğlu yerel seçimler döneminde prim yapacak, topluma dürüst yeni bir lider portresi olarak tanıtılacak ve Baykal’ı tasfiye eden bir skandalın ardından bir anda ortaya çıkıverecekti.

Ancak bu plana uymadığı tek bir olay oldu: Dersim isyanı tartışmaları.

O suya sabuna dokunmayan, yolsuzluklara karşıyım demekten başka bir şey söyleyemeyen, televizyonlarda saatlerce konuşup da dosyalardan rakamlar okumak dışında bir şey yapamayan, siyasi hiçbir program ortaya koyamayan Kılıçdaroğlu bir anda bülbül kesiliverdi!

Kendisini yıpratmadan, sessiz sedasız, etli sütlüye karışmadan CHP genel kurulunu ve kasetlerin ortaya çıkmasını bekleyen Kılıçdaroğlu bir tek Dersim söz konusu olunca konuştu.

Atatürk hakkındaki görüşlerini de bir tek o vesileyle duyabildik.

Bu tartışma sırasında tüm gericiler ve bölücüler Atatürk’e, Cumhuriyet Türkiyesine ve Onur Öymen’e yüklenirken Kılıçdaroğlu ne yaptı? O da Öymen’e yüklendi.

Hatta CHP’liler, en azından partimizin bir büyüğüdür diye Öymen’e sahip çıkarken, Kılıçdaroğlu çıktı, Öymen’i istifaya davet etti.

Gerekçesi ise Öymen’in o açıklamaları yüzünden CHP’nin oy kaybedeceği...

Madem CHP’yi bu kadar düşünüyorsun, kaygın da partinin seçimlerde alacağı oy, bunu parti organlarında belirtir, gerekli tartışmayı yaparsın. Öymen istifa etmezse parti organlarının görevden almasını sağlarsın.

Ama onun amacı üzüm yemek değil bağcı dövmek.

Yani Öymen’i tasfiye etmek değil, kamuoyu önünde Atatürk’ü tartışmak, tartıştırmak.

Öymen’in açıklamalarını “talihsiz” olarak nitelendiren Kılıçdaroğlu bakın ne demişti:

“Dersim coğrafyasında yaşanan olay, bir insanlık dramıdır. Bu bölgede yaşayan insanlar, o dönemin acılarını, o dönemin kaybolan hayatlarını, o dönemin ağıtlarını dinleyerek bugünere geldiler. O dönemde yapılan çok ciddi, insanlıkla bağdaşmayan olaylar oldu. (...) Yara kanamıştır. Bu süreçte yapılması gereken tepkileri dikkate almaktır. Tepkileri dikkate alması gereken Sayın Onur Öymen’dir. Gereğini yaptığı zaman hem CHP’yi hem CHP’deki parlamenterleri ve CHP’lileri rahatlatmış olacaktır.”

Gördünüz mü. Klasik PKK söylemi. Dersim’de bir insanlık dramı yaşanmışmış... İnsanlıkla bağdaşmayan olaylar olmuşmuş...

Atatürk düşmanı propagandaya kanan değil, o propagandayı bizzat yaratan

Tabii, Kılıçdaroğlu’nu bu konuda suçsuz görebilirsiniz. Sonuçta binlerce Atatürkçü tartışmalar sırasında PKK propagandasından etkilendi. Ancak çok daha ilginç bir durum var ortada.

Bilindiği gibi Dersim isyanı bastırılırken bir soykırım yaşandığı tezleri PKK’lılar tarafından yıllardır iddia edilir. Tabii bu iddialarına bir türlü elle tutulur bir kanıt gösteremezler.

Dönüp dolaşıp ortaya koydukları en önemli kanıtları, o dönem polis müdürlüğü yapmış İhsan Sabri Çağlayangil’in anılarıdır.

Daha doğrusu Çağlayangil’e ait olduğu iddia edilen bir ses kaydı. Bu ses kaydında Dersimlilere yönelik katliamlardan bahsediliyor.

İddia edilen diyoruz, çünkü Çağlayangil’in anıları zaten yayınlanmış. İsmi “Kader Bizi Una Değil, Üne İtti.” Ve bahsi geçen konuşma anılarda yer almıyor. Zaten anıları yayına hazırlayan gazeteci Tanju Cılızoğlu da bu tartışmalar sırasında ses kaydının Çağlayangil’e ait olmadığını defalarca açıkladı. Çağlayangil’in başından öyle bir olay geçmiş olsa, kendisine de mutlaka bahsetmiş olacağını söyledi.

Eeee, peki bunun Kılıçdaroğlu’yla ne ilgisi var diyeceksiniz...

Cumhuriyet gazetesinde Işık Kansu’nun yazdığına göre, ses kaydında konuşan yaşlı kişinin Çağlayangil olup olmadığı belli değil. Ama o ses kaydında röportajı yapan kişinin kimliği belli: Kemal Kılıçdaroğlu!

Ses kaydını internette ararsanız bulabilirsiniz. Dinleyin, gerçekten de Kılıçdaroğlu’na benzer bir sesin soru sorduğunu duyacaksınız. Zaten bu iddiayı Kılıçdaroğlu yalanlamadı.

Artık bilemiyoruz, o röportaj Çağlayangil’le mi yapıldı, başka yaşlı biriyle mi... Ama anlatılan şu, Kılıçdaroğlu bir dönem Dersim isyanıyla ilgili bir kitap hazırlıyormuş. Ve bu görüşmeyi de o kitap için yapmış. Tartışmalar sırasında da kayıt basına sızmış...

Doğru olabilir. Çünkü Kılıçdaroğlu Rıza Zelyut’la bir röportajında emekli olunca yapacaklarını şöyle anlatıyor:

“Ben tarihe çok meraklıyım, özellikle Dersim tarihine. Bu konuda çok sayıda kaynak bilgi doküman var. Emekli olunca Dersim tarihini yazmak istiyordum, maalesef buna hiçbir zaman olanak olmadı.”

Tesadüfe bakın. Baykal’ı devirmek için seks kasetleri sızıyor. Dersim tartışmalarında da kiminle yapıldığı belli olmayan ses kasetleri!

Adamların siyaset düzeyi bu...

Yalnız CHP yönetimini değil bütün CHP tabanını Atatürk karşıtı yapacak

Ancak Kılıçdaroğlu söz konusu olunca önemli olan izlediği siyasetin düzeyi değil, kendisi.

Bugün Dersim isyanı bastırılırken bir katliam yaşandığı propagandasını yapan biri CHP’ye genel başkan olmak üzere!

Atatürk’ü “insanlık dışı” olmakla, “katliamcılık”la suçlayan bir zihniyet CHP’yi ele geçirmek üzere...

Asıl sorun bu.

Ve korkutucu olan, tek bir CHP’linin çıkıp Kılıçdaroğlu’nun bu yönünü eleştirmemesi...

Kılıçdaroğlu basının desteğini almış ya... %40 oy alacağını söylüyor... Milletvekilinden delegesine, en sıradan üyesinden en üst düzey yöneticisine kadar bütün CHP’liler bu %40 hayalinin peşine düşmüş neler yaşandığının farkında değil.

İktidar olmak uğruna, CHP’nin başına bir Atatürk düşmanının geçmesi kabullenilmiş durumda. Bu durum ufak bir ayrıntıymış gibi önemsenmiyor, sineye çekiliyor...

İşte Türkiye’yi bekleyen asıl tehlike bu. CHP yönetimi Kılıçdaroğlu’yla birlikte Atatürk karşıtı bir çizgiye geliyor. Ve süreç öyle bir ilerliyor ki, bütün CHP tabanı ve Türkiye’nin Atatürkçüleri de Kılıçdaroğlu’nun peşinden Atatürk karşıtı çizgiye teslim oluyor.


Yalnızca Atatürk karşıtı değil aynı zamanda Kürtçü

Peki Kılıçdaroğlu’nun tek yanlışı Dersim isyanı konusundaki tavrı mı?

Tabii ki değil. Kılıçdaroğlu’nun sessiz kalmadığı başka konular da var.

Örneğin PKK’lılara af meselesi.

CHP’nin Batman il kongresinde şu konuşmayı yapmış Kılıçdaroğlu:

“Bu sorunu çözmeye talibiz, kardeşlik içinde çözeceğiz. Toplumsal barışın bir parçası olacaksa biz genel affa ‘evet’ deriz.”

Burada bir hatırlatma yapalım. Genel af demek, PKK’lıların silah bırakmasını sağlamak demek değildir. Adı üstünde “genel” bir aftır. Yani aftan Apo bile yararlanabilecektir.

Bu Tayyip’in bile cesaret edemedi-ği bir şeydir...

Anlaşılan Kılıçdaroğlu, “genel af” ilan edecek ve Apo’yu serbest bırakacak bir iktidar için geliyor.

Ve bizim “saf” Atatürkçülerimiz de “Sonunda CHP iktidar olacak” diye seviniyor.

Apo salıverilecekse, ne yapalım o CHP iktidarını...


Ergenekon tertibinde sus pus KCK operasyonunda bülbül


Kılıçdaroğlu’nun söylemleri PKK’ya o kadar benziyor ki, insan hayret ediyor.

Bir karşılaştırma yapalım.

Teke Tek programında Fatih Altaylı Ergenekon tertibini gündeme getiriyor ve soruşturma hakkında ne düşündüğünü soruyor.

Kılıçdaroğlu eviriyor, çeviriyor, operasyonun Türk milleti ve Atatürkçüler üzerinde nasıl bir faşist diktatörlük oluşturduğundan bir türlü bahsedemiyor. Emekli komutanların bir bir tutuklanmasını eleştirmiyor. Diyebildiği tek şey suçsuz bilim adamlarının uzun süre tutuklu kalmasının yanlışlığı.

Tabii genel olarak kullandığı tek söylem “yoksulluk ve yolsuzluk edebiyatı” olduğu için Ergenekon tertibini bile şu şekilde eleştiriyor:

“Suçsuz pek çok insan içeride. Bunlar haklarını AİHM’de arasa, Türkiye’yi tazminata mahkum etse, kim ödeyecek bu paraları? Bizim verdiğimiz vergilerle ödenecek. Onları haksız yere tutuklayan savcılar ve hakimlerin cebinden çıkmayacak ki o para.”

Valla helal olsun. Kıvırmanın böylesini, Ergenekon tertibiyle ilgili bile bu düzeyde bir “yoksulluk edebiyatı” yapılabileceğini, sanırız Demirel bile akıl edemezdi!

Peki Ergenekon tertibi hakkında böyle kıvıran Kılıçdaroğlu söz konusu PKK olunca ne diyor?

Şahin kesiliyor!

Hatırlarsınız, bir KCK operasyonunda pek çok BDP’li belediye başkanı da kelepçelenerek tutuklanmıştı. Kılıçdaroğlu işte bunu eleştiriyor ve uygulamanını yanlış olduğunu savunuyor:

“Seversin veya sevmezsin ama bu millet oy verdi mi, belediye başkanı yaptı mı? Evet. Hukuk adam gibi çalıştırıp davet edersin gelir ifadesini verir. Kelepçe vurup sıraya dizip boy boy fotoğrafını çekmek dünanın hangi modern ülkesinde var?”

Gördünüz mü? Tutuklanan orgeneraller hakkında tek bir kelime etmeyen Kılıçdaroğlu sıra PKK’lılara geldi mi nasıl da bülbül kesiliyor!

İşte CHP böyle bir partiye dönüşecek. Türk Ordusu’nu sindirmek isteyen Ergenekon tertibine doğru dürüst karşı çıkılmayacak ama tutuklanan PKK’lılar cansiperane savunulacak...

“Türk’üm” diyemeyen Kılıçdaroğlu


Kılıçdaroğlu yalnızca Kürtçü değil.

Aynı zamanda Alevici.

Alevi diye niye Alevicilikle suçluyorsunuz demeyin.

Sorarız size, Meclisteki kaç milletvekilinin memleketini bilirsiniz?

Kaçının Alevi mi Sünni mi olduğundan haberdarsınızdır?

Ama Kılıçdaroğlu denince akla öncelikle Tuncelili olduğu ve Alevi kimliği gelir.

Atatürk’ün “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” anlayışının ne kadar dışında değil mi? Atatürkçülüğe göre bir insan, etnik kökeni ve dini ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıysa ve kendisine “Ben Türk’üm” diyorsa, Türk’tür. Diğer kimliklerinin önemi yoktur. Bilmenize bile gerek yoktur.

Ama Kılıçdaroğlu’na göre öyle değil. “Farklı kimlikler bu coğrafyanın zenginliğidir” ona göre.

“İnsanlar kültürel özgürlüklerini yaşayabilmeli. Her yurttaş etnik kimliği ile şeref duyabilmelidir.”

Öyleyse Kılıçdaroğlu’na soruyoruz:

Senin etnik kimliğin ne?

Bu bizim için önemli değil, ama sizin gibiler için çok önemli de o yüzden soruyoruz...

Neden bir kez olsun “Türk’üm” diye bir şey duymadık ağzından...

Yoksa Türk değil misin?

Mesela Rıza Zelyut soruyor:

“Size ‘Alevi-Kürt’ göndermesi de yaptılar. Peki siz kendinizi Alevi mi görüyorsunuz, Kürt mü görüyorsunuz?. Yoksa bir Türk veya cumhuriyetçi mi görüyorsunuz?”

Kılıçdaroğlu bir türlü “Türk’üm” diyemiyor:

“Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşıyım ama Tunceli’de doğdum babam memurdu. Anadolu’nun değişik şehir ve ilçelerinde bulundum. 21. yüzyıla giren Türkiye’de bu konuları gündeme getirmemeliyiz. İnsanlar yeni bir boyuta girmiş. İnsanları üzmemek, insanları sevmek temel konu bu olmalıdır.”

Anlayacağınız “Türk müsünüz” diye soru soruluyor, kıvırıyor, “insanları sevmekten” bahsediyor!

Ardından Zelyut, Kılıçdaroğlu’nun annesinin Ermeni olduğuna ilişkin iddiaları yanıtlaması için şu soruyu soruyor:

“Annenizin ismi Yemuş imiş. Ermeni misiniz, diye soran birileri varmış. O ismin aslı Yemiş olmalı, değil mi Türkçe...”

Kılıçdaroğlu “Türk’üm” demediği gibi “Annem Ermeni değil” de demiyor:

“Böyle soranlar var. Biz hiçbir zaman gocunmadık, annemizin ismi niye öyle diye.. Telefon açıp kendisini gazeteci olarak tanıtan kişi ‘Siz Ermeni misiniz?’ diye soruyor. Telefona ablam çıkmış. Cevap verirken ‘Hayır, biz Müslümanız’ diyor. Ablam zaten kırsal bağlamdaki o kıyaslamayı bilmiyor zaten. Gayet saf, hayır biz Müslümanız diyor. Annemin Ermeni, Kürt veya Çerkez olması bizlerin ona olan sevgisini azaltmaz ki sonuç olarak o bizim annemiz...”

Her neyse...

Dedik ya, insanların etnik kökeni bizim için önemli değil. Yeter ki kendisini Türk olarak görsün, “Ben Türk’üm” desin. O zaman Türk’tür. Demiyorsa da değildir. Bu kadar basit.

Ama kendisine “Ben Türk’üm” diyemeyen birisinin Atatürk’ün partisinde genel başkan olması büyük bir tehlike.

Bu yalnız CHP yönetimini değil, bütün CHP tabanını, Türkiye’deki milyonlarca Atatürkçüyü Türklükten uzaklaştıracak, Türklüğüyle gurur duymasını engelleyecek bir gelişme.


Tarikatçı-türbancı CHP


Kılıçdaroğlu’nu esas gündeme getiren hatırlanacağı gibi İstanbul Belediye Başkanlığı adaylığıydı. Ve o dönem CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin’le birlikte çalışmışlardı.

CHP’nin çarşaf açılımı işte o süreçte ortaya çıkmıştı. Tekin’in CHP’ye davet ettiği çarşaflı kadınlara Baykal CHP rozeti takmıştı.

Tüm bu süreçte Kılıçdaroğlu da boş durmamıştı. Çarşaf açılımının hep arkasında durmuştu. Hatta 8 Martta İstanbul’da düzenlenen CHP mitinginde kadınlara Dünya Kadınlar Günü hediyesi olarak türban dağıtılmıştı!

Çarşaf açılımıyla ilgiliyse şunları söylemişti: “Başörtüsü geleneğimizde var.”

Gördüğünüz gibi türbana göz yummanın da ötesinde, kadınlara türban dağıtacak kadar gözü dönmüş bir şekilde türban ve çarşaf propagandası yapan bir çizgiyle karşı karşıyayız.

Ve bu çizgi Türk kadınını pek çok devletten çok daha önce özgürleştiren Atatürk’ün partisine genel başkan olmaya hazırlanıyor!

Türk kadınının üstündeki çarşaftan rahatsız olmayan bu çizgi zaten seçim döneminde tarikatlardan destek almaktan da çekinmemişti. CHP Sultanbeyli’de Kadiri tarikatından bir imamı aday göstermiş, tarikatın önde gelenler partiye üye yapılmış, hatta Kılıçdaroğlu tarikat önderleriyle mitingde boy göstermekten çekinmemişti.

“Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, mensuplar ülkesi değildir.” diyen Atatürk’ün partisinin Kılıçdaroğlu’yla birlikte geleceği nokta açıktır:

“CHP şeyhler, dervişler, mensuplar partisi”ne dönüşecek.

CHP tabanının ve örgütünün önündeki fırsat

Her işte bir hayır vardır derler.

Kılıçdaroğlu’na sorduğunuzda söyleyebildiği tek şey ne?

Değişim...

Peki nasıl bir değişim? Bunu sorduğunuzda yanıtlar hep muğlak oluyor:

“Taze kan... Yeni yüzler...”

Biz söyleyelim:

– CHP’de Atatürk ve Atatürkçülük adına arta kalan ne kaldıysa hepsinin tasfiyesi...

– Laikliğin terk edilip türban ve çarşafın baştacı edilmesi...

– Alevicilik ve Kürtçülük yapılması. Apo’yu salıverecek bir af sürecinin başlatılması...

– CHP’yi halkla buluşturuyoruz diye tarikatlar tarafından istila edilmesinin sağlanması...

– Yoksulluk edebiyatı yapılması ama CHP’nin ekonomi politikalarını özelleştirmeci Derviş ekibine teslim etmek...

Kılıçdaroğlu’nun kastettiği değişim bu...

Tabii her değişimde bir hayır vardır. Kılıçdaroğlu sayesinde Atatürkçülerin CHP’ye yönelik bütün umutları ortadan kalkmış olacak. Bu da sürecin tek hayırlı noktası diyelim. Gerçek Atatürkçü yeni bir hareketin gerekliliğini herkes görmüş olacak.

Türkiye’nin Atatürkçüleri gerçek Atatürkçü Partiyle, Ulusal Parti’yle buluşacak...

Asıl değişim o zaman olacak!..



İstanbuldaki Seçim Çalışmalarından Çarpıcı Kareler link, tıkla...  
Yazar Mesaj
MucahiT_ | Offline 30 Mayıs 2010 Pazar 11:54  ...!
yahu kardeşlerim chp eski secimlerde bu kürt denen...leri meclise sokdu.şimdi bu kılıcdaroğluda hükümet yapmasın bence ama..fikir olarak yazdım siz ne dersınız..? 
Yazar Mesaj
point | Offline 30 Mayıs 2010 Pazar 13:12  Olabilir
Ben kendi fikrimide arada yazdım. Madem bu sosyal demokrat takılan soslu demokratlıktan öteye geçemeyen arsadaslar her seyi abd yapıyor sanıyorlar. Neden kıçıltaroğlu olayında bunu da bu sekilde yorumlayamıyorlar.. Cünkü yazdıklarım da oldukça mantıklı..

Diğer paylastığım yazılar ise Turk Solu denen gazetede yer alan yazılar.. Onlarda buna benzer seyler söylüyorlar..

Eğer abd bu kadar etkili ise ülkemizde. O zaman kılıçtaroğlu abdnin hedefindeki kukla kürt islam devleti için süper bir basamak..

Kaldıki açılım noktalarında buna karsı çıkan sosyal demokrat arkadasların bir çocuğunun yıllarca kürtçü pkklı ama kendileri solcu gibi gösterenlere nasıl sahip çıktıklarını hatırlarsınız.. Eskisehirde mesela isim vermeyeyim bizim gençlik yıllarımızda da solcu takılan arkadasların takıldıkları yerlerde de bu adamların müzikleri falan pek revastaydı. Hatta bugün sokakta köpek gezdirerek kendilerine belli bir karizma kattığını sananlar gibi iki tane oyle sarkı dinleyerek yada çevresine bunları dinlediğini göstererek kendilerini Deniz Gezmis gibi görürlerdi..

Bu bağlamda sahiplenmeyi ilk yapanlar açılımın alasını yasayanlar kendileri idi.. Yine seçimlerde SHP bu isi yapanların basında gelir Seçim ittifakı adıyla bu adamlarla seçimlere giderlerdi. CHP de zaman zaman doğuda bazı illerde bu hadep gibi partilerle seçim birlikteliği yaparak seçimlere girmislerdir..

Mesela bu isimler içinde en dikkat çekeni geçtiğimiz yerel seçimlerde Ankara Büyüksehir Belediyesine CHP adayı olarak gösterilen Karayalçın dır. Seçim ittifakları süresinde daha önceki seçimlerde Diyarbakırda seçmenin karsını Baydemirle birlikte çıkarak baydemire destek ve oy istemistir kendisi..

Bu gibi gerçekeri gördüğümüzde ve CHP de son gelismelerinde ısığında görünen köy budur. Daha kılavuza da ihtiyaç yoktur.. 
Yazar Mesaj
MucahiT_ | Offline 30 Mayıs 2010 Pazar 15:06  tşk.
beyanatların için teşekkür ederim point kardeşim.azcıkda olsa aydınlattınız. 
Yazar Mesaj
kai | Offline 3 Eylül 2010 Cuma 12:14  
Devlet silah bırak demez, teslim ol der! brbrTerörü engellemenin yolu eğer teröristin istediklerini yapmaksa, doğrusu Başbakan’ın yöntemi en iyi sonuç verecek yöntemdir. Tüm istediklerini yaptıran bir terör örgütü, bu noktadan sonra niye silahlı mücadele versin ki! brbrDünyanın her yerinde terörle mücadele, teröristle silahlı mücadeledir. Devlet, kendisine silah çeken teröristlerle savaşırsa devlet olarak kalabilir. Yok eğer kendine silah çeken örgütle silahlı mücadele etmiyor, onu ikna etmeye çalışıyor, onunla pazarlığa oturuyorsa, orada bir devletten değil ancak bir örgütten sözedilebilir. Şu an Başbakan Türkiye’yi tam da böyle bir durumun içine sokmuştur. brbrTerör, elbette kendisine dayanak olacak belli toplumsal, ekonomik sorunları kullanır. Bunları kullanarak kendi terörünü meşrulaştırmaya çalışır. brbrBu durum elbette PKK açısından da geçerlidir. PKK da, kendi terörü için belli bazı gerekçeler ortaya sürmektedir. Başbakan ise, bu gerekçelerin doğru olduğunu kabul etmekte, devlet geçmişte hata yaptı demektedir. O halde, PKK sizin gözünüzde bir meşruiyet, haklılık kazanmış demektir. PKK ile anlaşamadığınız tek nokta, bu haklılığın ifadesi için seçilen yoldur. Şiddetten vazgeçen PKK, her şeyin çözümüdür. brbrKamuoyunda kendine aydın diyen PKK yardımcısı ve yatakçısı bir grubun PKK’ya ısrarlı ateşkes çağrılarının altında böylesi bir psikoloji oluşturma güdüsü vardır. PKK, silah bırakılmaya davet edilebilecek, yüce bir örgüt konumuna getirilmektedir. brbrOysa PKK silahlı bir örgüt değil terör örgütüdür. Ona en fazla, teslim ol çağrısı yapılabilir. Silah bırak, acziyetin göstergesidir. Nitekim teröristler bu çağrılardan sonra iyice şımarmaktadır. brbrTüm Türkiye’ye ve o PKK yatakçılarına da soralım a zaman: PKK silah bırakmazsa ne olur? Bundan kendileri mi zarar görür, Türk devleti mi! brbrElbette PKK. PKK zaten yirmi yıldır silah kullanıyor. Silah kullanmak PKK’nın kaybedeceği savaşa devam etmesi demektir. PKK’nın kaybetmesini ve bitmesini istemeyenler, sözde silah bırakma çağrısı ile PKK’yı kurtarmaya çalışmaktadırlar. brbrKimse Türkleri ve Türk devletini saf yerine koymaya kalkmasın. O halde biz de PKK’ya şöyle bir çağrı yapalım: Madem Kürtlerin demokratik haklara kavuşmasını istiyorsun, devlet demokrasinin önünde engel olarak seni görüyor, sen devlete teslim ol, devlet de demokratik hakları tanısın! brbrAma PKK’nın terörist elebaşıları, silahın kendi güvenceleri olduğunu söylemektedirler. O halde siz demek ki demokrasi için değil, kendi örgütsel varlığınızı korumak için çalışıyorsunuz. Bir de devletin, Türk ordusunun operasyonları durdurmasını istiyorsunuz. brbrAma bu komedi çok fazla bu haliyle devam edemez. Bunu Başbakan da anlayacaktır. PKK terörü, silahla bastırılacak, eşkıya gebertilecek ve sorun morun kalmayacaktır. Türk ordusunun da, Türk milletinin de buna misliyle gücü vardır. Görecekler... brbr 
Yazar Mesaj
point | Offline 3 Eylül 2010 Cuma 14:40  basbakana falan gerek yok...
Gandi kemal hedefini açıkladı. Hayır deyin genel affın önünü açın. PKK silah bıraksın af edelim dedi..

Bunun içinde hayır demek kosul olarak sunuldu tarafından. Referandumda hayır deyin genel affın önü açılsın dedi!

Mit tarafından ppk olduğuna dair fislenen Kılıçdaroğlu artık gaye ve maksadını gizleme gereği de hissetmiyor artık..

Atatürkün kurduğu partinin basındaki adama bak.. Vah ki vah.. Peki hadi o tamamda onun saksaklayan gaflet uykusundakilere ne demeli.. 
>Yanıtla<
>Cevap Yaz
 


online ziyaretçi: 10350
online üye: 0
 
Telif hakkı saklıdır © 2000-2024 Eskişehir Reklam
Eskişehirliyiz.biz Anasayfa | Giris Sayfan Yap | Sık kullanılanlara ekle| WebMaster Kodu | İletişim  
eskişehir

eskisehir@eskisehirreklam.com