Boş yere yaratılmadın!..
Şimdilerde bir takım siyasetçilerde pek meşhur olan birkaç ifade var malum!.. "Kınıyorum, bu yetmez ise esefle kınıyorum...", "Bunu kesinlikle kabul etmiyorum…", "Bu kesinlikle kabul edilemez…", "Bizim aşılamaz kırmızı çizgilerimiz var…"
İyide “lafla peynir gemisi yürümez” diye boşa söylememiş atalarımız. Boş yere yaratılmadığın gibi o makamlara da boş laf kalabalığı yapasın diye seçilmedin!.. İnsan, hele ki bir Müslüman bulunduğu mevki ve makamın hakkını vermelidir. Bu bir vebal işidir.
Eğer dünyadaki yanlış düzenden şikâyetçi isek ve bu bozuk düzenin yerine adil bir düzen gelsin istiyorsak harekete geçmeliyiz. Rabbimizin cennetini talep edeceksek, bir şeyler yapmalı, bir şeylere dokunmalı, iyiliğe öncü kötülüğe siper olmalıyız. Boş yere yaratılmadığımızı idrak etmeliyiz…
Bir kimse sadece tıp fakültesinin doktor yetiştirdiğini bilmekle veya doktorluğu sevmekle doktor olamaz. Bizzat fakülteye girip okuması lazım gelir. Okumadan doktor olmak isteyen bir lise mezununa: Niçin böyle yapıyorsun; fakülteye girip doktorluk için icap edenleri yapsana? dediğimizde: “Sen benim kalbime bak!.. Benim tıp fakültesine öyle bir imanım ve doktorluğa karşı öyle bir muhabbetim var ki, tarif edemem. Yarın kimin doktor olacağını Allah (c.c) bilir.” şeklinde bir cevap alsak ne düşünürüz o genç hakkında?
İslam’ın icaplarını yerine getirmedikleri halde, kalplerinin temiz olduğunu zan ve iddia ederek, bu düşünce ile Cennet bekleyen kimselerin hali tıpkı yukarıdaki gencin hali gibidir öyle değil mi?
Ey insan boş yere yaratılmadın!...
Bak hadi!.. Şöyle bir bak dünyaya. Her taraftan feryatlar yükseliyor, zulümler zirve yapıyor duyuyor musun? Peki bunca zulümler yaşanırken, gözyaşları sel olmuşken bizler ne yapıyoruz? O mazlumların gözyaşları gün gelip de bizleri boğmasın? Yoksa bu hususta da şöyle mi diyeceğiz; “Vallahi Rabbim biliyor elimden gelse bunlara engel olurdum…”
Hayatta bazı şeyleri düzeltmek, iyiliğin ve güzelliğin yolunu açmak çaba ister, mücadele ister. İşte bizler, iyinin, doğrunun ve faydalının hüküm sürmesini gerçekten istiyorsak bunun için çalışmak ve bu yolda olanlara destek olmak zorundayız.
Tabii herkes iyi, doğru, güzel ve hayırlı olanı fark edemeyebiliyor. Bunun içinde feraset gerek.
Feraset, zamanın sırrını okuyabilmektir. İçinde bulunduğumuz çağ, bizlerin önüne ne tür zorluklar ya da kolaylıklar koyuyor bunları görebilmek ve bunların arasından tüm Müslümanlar için en hayırlı olanı seçebilmektir feraset…
Tasavvufta da “Kalp Gözü” meselesi o kadar önemlidir ki adeta insanın değeri onunla ölçülür. Hz. Mevlana’nın şu sözü pek meşhurdur; “ İnsanoğlu gözdür, gerisi deriden ibarettir. Göz ise dost’u yani Allah’ı (c.c) gören göze denir.”
Yazımı bir şiirimle bitirmek istiyorum kıymetli dostlar. Hadi buyurun.
…Anlayacağım!..
Bir seher vaktinde,
Boğazımı düğümler hıçkırıkların.
Gözlerimi ıslatır gözyaşların.
Bir masumun kısık sesiyle,
Karışırsa benim sesim,
İşte o zaman!
O zaman yakalayacağım,
Ve anlayacağım o zaman
Bu âlemin sırrını,
Ve hayatın anlamını,
Mevsimlerin varlığını.
Ve anlayacağım o zaman
Kışın hazin soğuğunu,
Yazın bunaltan sıcağını.
Boş yere yaratılmadığımı
Anlayacağım o zaman…