Öldük, bittik demeden silkelenip kendimize gelelim!
Ahlak ve maneviyat bitik,
Tarım ve hayvancılığımız ölü…
Kalkınma ve adalet bitik,
İstihdam ve sanayileşmemiz ölü…
Vallahi dostlar bir takım züppe ve yalakaların ortalıkta ve medyada dillendirdikleri pembe tablolara inanan ahmakların çoğunlukta olduğu Türkiye’mde gel de şimdi Aziz Nesin’in iğneleyici sözünü hatırlama…
Biz inancımız gereği bir kişiyi sevmesek de doğru bir söz ifade ettiğinde onu sevmiyoruz diyerek söylediği doğruları elimizin tersiyle itmeyiz. Söyleyene değil, söylenene bakarız.
Bu aziz millet ne hale geldi Allah aşkına!..
Yazık ki kendi istikbali için canhıraş gayret edenlere sırt çevirip, milleti topyekun felakete sürükleyenlere sevdalanan milletimiz nasıl bu hale geldi sorusuna belki birkaç cevap verebiliriz!..
Öncelikle 1 asır kadar geriye gidip Lozan’a bir bakış yapmamız lazım. Lozan’da kağıt üzerinde bir takım kazanımlar oldu belki ancak kapalı kapılar ardında dönenlerle ilgili hiç de yabana atılmayacak iddialar var. İsmet İnönü’nün danışman olarak Lozan’a götürdüğü hahambaşı Hain Nahum, Avrupalı devletlere “Bakın siz bu üstün vasıf, maneviyat ve imana sahip necip Türk milletini cephede savaşlarla yok edemediniz, edemezsinizde!.. Burada bu anlaşmayı kabul etmeniz size çok bir şey kazandırmayacak belki ancak bir şeyde kaybettirmeyecek. Şimdi bizler cephede yıkamadığımız ulu bir çınar misali olan Türklerin içine gireceğiz ve kurt gibi içten kemirip, kurutup çökertmiş olacağız” diyen Haim Nahum bu sinsi planın basamaklarını da şöyle sıralamıştır;
1-İşsiz bırakacağız
2-Aç bırakacağız
3-Borca esir edeceğiz
4-Ahlak ve maneviyatını yok edeceğiz
5-Şucu, bucu diyerek kamplara ayıracağız
Böylece küçük lokmalara ayırdığımız Müslüman Türk’ü kolayca yutacağız, yok edeceğiz.
Tarihimize baktığımızda maalesef böyle hainliklere çokca şahit oluyoruz. İnsanlık tarihide bu türden ihanetleri çokca gördü zaten. Bu tür ihanetler, isyanlar, haddi aşmalar taa ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem (a.s) dan beri yeryüzünü kirletmiştir aslında. Bir insan ve bir Müslüman olarak bize düşen uyanık olmak, Yüce Allah’ın (c.c), lütfettiği akıl nimetinin hakkını vermek ve ferasetli, dirayetli bir duruş sergilemektir. Rabbimizin adil düzenini hakim kılmak için İlayı Kelimetullah aşkıyla yanmamız gerekmektedir. Müslüman odur ki; aynı delikten değil defalarca ikinci kez dahi ısırılmamalıdır. Hz. Allah’ın (c.c), Duhan Suresi 13. ayetinde “Nerde onlarda düşünmek, ibret almak!” diyerek tanımladığı bedbahtlardan olmamak için gayretkar olalım, kulluğumuzun idrakine varabilelim.
Gelelim güzelim yurdumuzun içinde cebelleştiği duruma. Herkesin gündemine giren;
1-GDO’lu tarım ve hastalıklı tohumlarla üretilen gıdaların tüketimi ile artan hastalıklar,
2-Devlet eliyle kredi verilip yetiştirilmesi teşvik edilen domuz’un kasap reyonlarımıza ve sofralarımıza kadar sirayet etmesiyle ortaya çıkan ahlak ve maneviyattaki buhranlar,
3-İnternet, TV, Sosyal Medya ve Şans oyunları aracılığı ile yok edilen aile kurumumuz, kurutulan fikir ve beyinlerimiz…
Şimdi sorgulamadan edemiyorum! Türkiye’mde son 15 yıldır bir takım mutlu azınlık dışındaki büyük halk kitleleri perperişan yaşadıkları halde nasıl oluyor da suspus olmuş duruyorlar, soruyorum? 2002 de Türkiye’mde 10 tane dolar milyarderi varken şimdi 35 adet dolar milyarderi olmuş, ey millet!..
Tarımda bittik ki, bakliyat reyonlarında yerli ürün bulmak neredeyse imkansız. Hadi onu geçtik. Samanımız dahi yerli değil, daha neyi konuşuyoruz?
Ya hayvancılığımız nasıl? Bunu da zaten bilmektesiniz.
Özelleştirmeler ile birlikte devletin elinde neredeyse hiçbir sanayi kuruluşu ve fabrika kalmadı. Ne var ne yok babalar gibi sattılar. Özelleştirmelerden elde edilen para ise hani şu çok muhterem hükümet yetkililerimizin bitirdik dedikleri, 2002 de 220 milyar TL ile devralıp 850 milyar TL ye yükseltme becerisini gösterdikleri borcumuzun 1 senelik borç faizini ödemeye bile yetmedi.
“IMF ye borcu bitirdik!” diye naraları atanlara, “peki her sene devletin bütçesinde yer alan borç faizi ne o zaman” diye sormadık değil mi? Yine şunu da sormuyoruz, yahu 1 sene öncesindeki süt, peynir, yoğurt, yumurta, zentinyağı, tereyağı fiyatları ile şimdiki fiyatlar arasında en az %30 ila %50 oranında artış var. Hal böyle iken enflasyon rakamını nasıl oluyor da % 10 olarak açıklayabiliyorlar. Kiralar ve petroldeki fiyat artışları da korkunç.
Tek başına iktidar olmanın avantajını iyi değerlendiremeyen hükümet her konudaki başarısızlığına bir kılıf uydurma konusunda ise gayet başarılı maşallah. Kendi lükslerinden ödün vermeyen muhteremler, Asgari Ücret belirleme sürecinde zaten açlık sınırının da altında yaşayan işçilerimizden fedakarlık beklediklerini utanmadan dillendirebildiler. Ama bu kadar beceriksiz bir hükümeti bu kadar körü körüne destekleyen uyuşturulmuş bir millete yine de oh olsun demek içimizden gelmiyor. Ancak birazda ferasetli olmalı insanımız. 20 sene kadar önce topu topu 1 senede, koalisyon hükümeti olarak büyük başarılara imza atan Merhum Erbakan’ın kıymetini bilmeyen milletimiz şimdilerde birazda hak ettiğini buluyor aslında.
İşsizlik rakamları ne kadar saklanmaya çalışılsa da en az 5 milyon işsizimiz var. Hükümetimiz emeklilik yaşını 65 e çıkardı biliyorsunuz. Ama devlette bile 35 yaşından büyükleri istihdam etmiyorlar ki özel sektörde 40 ve 50 sinden sonra insanlar işsiz kaldıklarında tekrar bir işe nasıl girecekler. Şimdi kamuda sadece evrak işi yapan düz bir memur ya da belediyedeki bir zabıtayı düşünelim. 25 yaşında kamuda çalışmaya başladı ve bir sebepten 35, 40 yaşında işinden oldu. Şimdi bu vatandaş ne yapacak? Mümkün değil bir iş bulabilmesi.
Bu kötü gidişatın önüne bir set çekmek gerek. İyiliği tavsiye, kötülükten sakındırma vazifesini yüklenmeliyiz her birimiz. Eğriye eğri, doğruya doğru demedikçe, iktidar yalakalarına gereken cevapları vermedikçe burnumuz pislikten kurtulmaz. Allah’a isyan ile girişilen yol yol değildir. Bir defa Rabbimizin yasaklarının önünü kapatmalıyız bir daha açmamacasına. Faiz, kumar, zina, eşcinsellik, domuz vs hakkında AB’ye girmek uğruna çıkarılan kepaze yasalar derhal iptal edilmelidir. Bakın Rabbimiz yüce kitabında ne buyuruyor;
“Kim Rahman’ın kitabı olan Kur’an-ı görmezlikten gelirse, biz ona bir şeytanı musallat ederiz de artık o şeytan onun arkadaşı olur. O şeytanlar, kesinlikle onları yoldan çıkarırlar ve onlar kendilerini doğru yolda sanırlar.” (Zuhruf Suresi, 36, 37)
Evet kıymetli dostlar, bu ilahi ikazları iyice idrak edelim. Yüce Allah’ın (c.c) sınırlarını çiğnemeyelim. Yoksa Rabbim muhafaza buyursun sapıtıp gideriz de kendimizi hayırlı bir yolda zannederiz.
Öldük, bittik demeden silkelenip kendimize gelelim, hadi!..
Mevla bizleri kendi yolunda salih, sabit ve sadık kalabilenlerden eylesin inşallah…