GENÇLİK NASIL OLMALI ...
Gençlik, hepimizin en çok istediği fakat yeteri kadar değerini bilemediğimiz, elimizden bir su gibi akıp giden önemli bir yaş dilimidir. Her birimiz söze başlarken ya “ah, gençlik, ah” diye hayıflandığımız veya “ hele bir büyüyüp gençliğe ayak basayım, o zaman siz beni görürsünüz” diye hasretle beklediğimiz hayatın en önemli bir bölümü.
Genellikle genç insan, vücudundaki bütün uzuvlarını en ideal şekilde (her türlü hareketleri yapabilmek, beyniyle karışık meseleleri çözebilmek, uzun mesafe koşabilmek, en ağır şeyleri kaldırabilmek, uzun süre yorulmadan çalışmak gibi) kullanabilmektedir. Çocukluk ve yaşlılıkta bu hareketlerde dağınıklık ve yorgunluk halleri görülmekte, bu da yapılan hareketin verimliliğini azalmış olmaktadır. Bunlara mukabil gencin hayat tecrübesinin az olması, herkesi kendisi gibi dürüst samimi bilmesi, birçok kereler aldatılması ve ihanete uğraması ile henüz mal ve para hırsına kapılmamış idealist insanlardır.
Günümüzde ve özellikle ülkemizde gençliğinde idealist olanlar, yaşlar ilerledikçe idealistlikleri kaybolmakta, gencin samimiyeti, gayret ve çabası azalmakta ve genç yavaş yavaş ortama uymaya başlamakta ve bir müddet sonra ortamın şeklini almaktadır. Artık mal ve para canlısı bir insan olarak karşımıza çıkan genç, yeri geldikçe menfaati (çıkarı) uğruna inandığı doğrulardan bile taviz verir durumlara gelmektedir. Bunların uydurduğu ve atalarımıza isnat ettikleri bir takım sözleri de vardır. “ Zaman sana uymazsa, sen zamana uy…” diye. Yaşanan zamanda, insanlar bir takım baskıcı ve derebeyleri tarafından eziliyor ve sömürülüyorsa genç bu sözlerle yanlış anaforun içine itilmekte, onlara uyması istenmektedir.
GENÇLİK MANZARALARI
İnsanların en mükemmeli ve “üsvetün hasene” en güzel örneği olan Peygamberimiz; “Her çocuk İslam fıtratı üzerine doğar. Daha sonra ebeveyni (anası, babası ve çevresi) onu Müslümansa Müslüman, Hiristiyansa Hiristiyan, Mecusi ise Mecusi yapar” Resûlî bir ifadesi ile bunu belirtmesidir.
Çevrenize bir bakarsanız bunlardan yüzlercesini görebilirsiniz. Adam gençken idealisttir. Sosyalizm ona göre en iyi sistemdir. Öyle bir mücadele ortamındadır ki, bu uğurda canı dâhil her şeyini feda edebilecek yapıya sahiptir zannedersiniz. Aradan biraz zaman geçer bu genç adamı “uydum kalabalığa, durdum televizyonda spikerliğe veya bir holdingde paranın başına…” demeye başladığını ve dün karşı çıktığı adamlarla kol kola gezdiğini görürsünüz. Artık eski ideolojisi onun için mutlu bir hatıra olmuştur.
Bir başka gençlik kesiminde genç adam, insanları kurtarmak(!) adına mücahitlik yapmaktadır. Sohbetlerde, toplantılarda “mangalda kül bırakmaz” insanların mutluluğu için neler yapmış, daha neler neler yapabilecektir. Bir müddet sonra bu tiplerde de bir kırılma görürüsünüz. Bir değişim rüzgârı esmiş, bu mücahidi(!) mizi almış, oraya buraya savurmuştur. Gencimiz de mücahitliği bırakarak hiç olmazsa ona ismen yakın olan müteahhitliğe soyunmuştur. Bu değişikliğin gerekçesi hazırdır. Şu ana kadar yaptığı çalışmaların ve fedakârlıkların karşılığı imiş ve bu müteahhitlik onun hakkıymış.
Ülkemizde grup grup gençlerden bir diğer gençlik örneği de, kafese kapatılmış gençliktir ki, onlar oradan bütün dünyaya şekil vereceklerini zannetmekte, buna inandırılmış bulunmaktadırlar. Kafeste olmanın, kafeste büyümenin faziletlerini anlata anlata bitiremezler. Kanatları vardır ama uçmak için değildir, sadece bir çubuktan diğerine sıçramak içindir. Kafeste kendini ziyarete gelen gençlere öğüt verir, onların da kendileri gibi “etliye-sütlüye karışmayıp” kafesin içine girmelerini isterler. Hemen yanı başlarında kafesin dışında insan eziyet görmektedirler, olsun o olaylar kafesin dışında zuhur etmektedir ve bunları ilgilendirmemektedir.
KAFESTE GENÇ YETİŞMEZ
Kafesin içindekilerin sayısı oldukça fazladır. Bu fazlalık, genci kafeslemek için kafestekilerin yaptıkları davetin yanı sıra, bozuk bir ortamın düzeltilebilmesi için gerekli gücü kendinde göremeyenlerin kafese girme arzularından ve “dumanlı havanın kendilerine yaradığına inananların” oyunlarının bozulmaması için bu gençlerin kafes içinde olmaları gerektiğini söyleyerek bunun şartlarını hazırlayanların temin etmeleriyle oluşmuştur.
Kafesler, içindeki kuşları muhafaza etmek içindir ama kafes malzemeleri farklı farklıdır. Altından, gümüşten, bakırdan yapılmış kafesler bulunduğu gibi, mahviyet göstermek ve tevazu örneği olmak üzere tahtadan yapılmış olanları da vardır.
Ülkemden gençlik manzaraları bununla da kalmamakta, tarihin her döneminde bütün insanlığa ilim, insanlık, hak, hukuk ve adalet öğretmiş bu milletin gençlerine “ırki asabiyet” telkin edilerek onların taşıdığı idealleri elinden alınmakta ve kendilerine, çevresine ve milletine hiçbir faydası olmayacak “ırk üstünlüğü hobisi” aşılanmaktadır. Gencimiz bunun rozetini yakasına takmakta ve alımlı çalımlı yürümektedir. Zannedersiniz ki “büyüklerini değil ama küçük dağları kendileri yaratmıştır.” Bu asabiyetin ilmi, hukuki, idari ve siyasi yönü ile ekonomik ölçüleri bulunmadığından, ırkçılıkla kendilerine, topluma ve toplumun dertlerine hiçbir çözüm sunamayacaklarını bilmezler.
Çevrenizde, dünya ve ahirette genç kalmanın yolunu bulamamış birisi varsa onu ikaz ederek ebedi genç kalmasını sağlamak, bizim asli görevlerimizdendir. Bu ona, ailesine, çevresine, milletine ve tüm insanlığa yapılmış en büyük hizmet olacaktır.