Kaskı Kafasına Takmayanın Maskesini Doğru Takmasını BEKLEME
Pandemi sürecinin neden olduğu sıkıntılar pandeminin başlamasından bu yana geçen 1 yılı aşkın süre içinde artarak hayatımızı olumsuz olarak etkilemeye devam ediyor.
Son dönemde kentimizden yola çıkarak gördüğümüz tablo gerçekten endişe verici boyutlara doğru ilerlemeye devam ediyor. Normalleşme süreci gibi bazı evreleri aştıktan sonra normalleşemediğimizi gösteren pozitif vakalardaki artış hızı halen kontrolsüz şekilde devam ediyor.
Tüm dünyada aslında benzer bir tablo olduğu görülüyor. Ancak neredeyse vakaları sıfırlamaya bile yaklaştıktan sonrasında tekrar yaşanan bu artışta elbette hepimizin sorumluluğu mevcut. Genel olarak bir başkasını sorumlu görme huyumuz nedeniyle hep başka yerlerde arasak da bu sorumlu sahibini aslında sorumsuzluğu hep birlikte kucaklıyoruz.
Normalleşme sürecinde hatırlayacağınız üzere bazı temel kurallara dikkat etmemiz gerekiyordu. Sosyal mesafe, maske ve hijyen. Öncelikle maske konusunda dikkat edileceklerin başında bu maskelerin tek kullanımlık olduğu, takarken bile çok dikkatli şekilde davranmamız gerektiği konusuydu. Ancak ne yazık ki en başta buna uymadık hep birlikte. Hatta bazı araçlarda çoğunuzun dikkatini çekmiştir maskeler dikiz aynalarında sallanıyordu. Yani ağzımızdan çıkardığımız maskeyi güneşte fermente olsun bakteri ve virüsler güneşin de ısısıyla rahatça çoğalsınlar diye astık aynalarımıza. Bunun yanında elbette bir diğer konu bazı motosiklet sürücülerinin kasklarını kafalarına değil de dirseklerine takarak motosikletlerini kullanmasına benzer bir durum geliştirdik. Ağzımızı, burnumuzu değil de dirseklerimizi kapattık.
Elbette emniyet kemeri ikazını susturmak için çeşitli emniyet kemeri tokaları icat eden, güvenlik amaçlı bilmem kaç airbagli araçlar alıp airbagleri kapatma gereği hisseden bir anlayışa sahip olduğumuz için olsa gerek, pandemi sürecinde maske ve sosyal mesafeyi de böyle ele aldık. Hijyen konusu ise tamamen muamma olarak kaldı.
Neredeyse kongre, toplantı yapmayan siyasi partimiz, stkmız ve odamız kalmadı. Firmaların indirim kampanyalarında balık istifi ucuzluktan yararlanmak gayet normal bir durum gibi karşılandı. Toplu ulaşımda önlem olarak SEFER SAYISINI ARTIRMAK YERİNE AZALTMAYI tercih ettik. Sosyalleşme dürtümüz bir hayli arttı. İşimiz olsa da olmasa da sokaklarda, parklarda oturmak pek tatlı geldi hepimize. Adeta garezine yaparmış gibi hem de maskemiz çenede ya da burnumuz açık gezerken bir sakınca görmedik. Zaman zaman sokakta dikilirken şikayet ettik sokaktaki kalabalıklardan.. Yani hep bir sorumlu, suçlu vardı aslında. AMA ASLA O KİŞİ BİZ KENDİMİZ DEĞİLDİK!..
İşimiz olduğunda trafik lambasıydı vs neydi umursamadan dörtlüleri yakarak durmaktan imtina edip utanmadık, ama trafik kurallarına uymuyorlar diye şikâyet ettik başkalarından.
Aslında hep başkasıydı sorumlu olan.. Hatta uçuk örnekler duyup “Bu kadar da olmaz” desek de benzer durumların yaşandığı olayların baş karakteri olmaktan da geri duramadık. HES koduyla girilecek yerlere kendimizde sorun varsa başka bir sağlıklı kişinin kodunu kullanarak girebilecek kadar aymaz davrandık, karantinada olmamız gerekirken Samsun’daki vatandaşın spor salonuna giderek 45 kişiyi daha hasta ettiği gibi iyice şaşırmıştık. Test sonucumuz beklerken evimizde oturmak yerine aman ne olur olmaz diye alışveriş yapmak için markete gidenlerimizin sayısı hiç de az değildi bu süreçte... Hastaydık, hastayız.. Bencillik hastalığının pençesinde bizden başkasını umursamaz bir hal almış bu halimiz devam ettikçe bu illet salgından kurtuluşumuz yakın bir zaman da olamayacak gibi.
Onca önlem, onca emek veren başta sağlık çalışanları olmak üzere o kadar görevli yorulmaya ve can vermeye de devam edecek. Ticaretimiz her geçen gün biraz daha sekteye uğrayarak bu işin ekonomik sonuçlarının yükü de ağırlaşmaya devam edecek.
Evde kal! Diye başkalarına seslenmek yerine kendimiz dizimi kırıp oturmayı öğrenemedikçe bu rakamlar artmaya devam edecek..
Görünen durum ne yazık ki bu..
Pandemi sürecinin bizlere hatırlattıkları ve değiştirmemiz gerekenler aslında özetle bunlar. Bu toplumun parçasıyız ve hayatın merkezindeki tek kişi biz değiliz. Sorumluluklarımız kabullenmeli, başkalarına da saygılı davranmalı ve sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz. Suçluyu başka yerlerde aramayı bırakmalı ve kendimizle yüzleşmeli ve değişime kendimizde başlamalıyız.
O ya da onlar değil. Ben ve biz olmak durumundayız. O yüzden evde kal demek yerine evde kalalım, diğer kurallara uymalarını beklemek yerine kendimiz uyalım. Yoksa bu işin sonunda hepimizin canı ciddi olarak yanmış olacak..