NEREDEN, NEREYE…
Sene 1974.
73 seçimlerinde 48 milletvekili ile meclise giren MSP Milli Selamet Partisi, hükümet kuruluşunda anahtar partisi olmuş, onu nazar-ı dikkate almadan hiç bir hükümet kurulamıyordu.
Türkiye’nin bağrına çöreklenmiş Masonlar, her ne kadar AP Adalet Partisi ile CHP’nin bir araya gelerek hükümet kurmalarını isteseler bile bu mümkün olmuyordu. Çünkü bu iki parti, bu gün AKP ve CHP’nin yaptıkları gibi kamuoyu önünde birbirlerine tenkit etmiş, itham ve iftiralar atmış, toplum nezdinde birbirinden kopmuşlardı. Hatta o zaman ki sahibi Sedat Simavi’nin gazetesi olan Hürriyet Gazetesi, pabuç gibi puntolarla 1. sayfadan manşet atarak "Hükümeti AP ve CHP kurmalıdır" dese de bu mümkün olmuyordu.
Diğer taraftan AP Genel Başkanı Süleyman Demirel bu seçimde halktan gerekli desteği alamadığı için halka küsmüş, "Millet bana muhalefet görevi verdi" diyerek Hükümet olmaya yanaşmıyordu.
MSP Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan Demirel'e birkaç sefer mektup yazarak "Ey, Demirel, milletimiz sağ kesimin iktidar olmasını istemektedir. Çünkü sağ kesimin oy oranı fazladır, diyerek onu mindere çekmeye çalışsa da, medya Hocamızın adını " Mektupçu Hocaya... " çıkartarak onu küçük düşürmeye çalışmıştı.
Neticede 6 - 7 ay Hükümetsiz kalan ülkemiz, CHP ile MSP’nin bir protokol da anlaşarak Hükümet kurmalarıyla hükümetsizlikten kurtulmuştu.
BAŞBAKANI ZİYARET
Bu zamanda ben geceleri Mühendislik öğrenimine devam ederken gündüzleri de MSP Gençlik kolları Genel Başkanlığını yürütüyordum.
Hükümet kurulmuş, uzun yıllar iktidar olamamış olan CHP koalisyonla da olsa iktidara gelmiş ve bir de Ecevit Başbakan olmuştu. MSP bu hükümette 8 Bakanlıkla temsil ediliyordu. Hatırımda kaldığına göre bu Bakanlıklar Başbakan Yardımcılığı, Devlet Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı, İç İşleri Bakanlığı, Tarım Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığıydı.
Yeni Hükümetin kurulmasını müteakip değişik kişi ve kuruluşlar Bakanları tebrik ziyaretlerine gidiyorlardı. Biz de MSP Gençlik kolları Genel Başkanlığı olarak Başbakan Bülent Ecevit'i ziyaret etmek istedik ve kendisinden randevu istedik.
Randevu gün ve saatinde Başbakan Ecevit in Özel kalem müdürü odasında ziyareti gerçekleştirmek için beklerken, soyadını hatırlayamadığım Kemal Bey ismindeki Özel kalem müdürünün telaşlı koşturmalarına şahit oluyorduk.
Özel Müdürü, elinde bir kâğıt ve kalem Başbakanın yanına girip çıkıyor, orada tuttuğu notları özel kalem sekreterlerine anlatıyor, onların bu notları daktilo ile yazı haline getiriyorlardı.
Bir ara Kemal Bey’in notlarına göz attığımda bir de ne göreyim. Sayın Ecevit'in Özel Kalem Müdürü Kemal Bey, Başbakanın odasında tuttuğu notları eski (Osmanlıca) yazı ile tutmuş olduğunu ve bu notları sekterlere tarif ettiğine gördüm. Kendisine:
"Kemal Bey, notlarınızı eski harflerle mi tutuyorsunuz?" dedim. Bana: "Evet, Nevzat Bey. Bu harflerle, Başbakan ne söylerse ve ağzından ne çıkarsa hemen not alabiliyorum. Sonra bu notları Sekreterlere yazdırıyorum." dedi. Ben de: "Desenize steno gibi seri not tutuyorsunuz" dedim. Kemal Bey bana "Belki stenodan daha hızlı..." diye cevap verdi.
Ben konuşmanın arkasını bırakmadım ve : "Madem bu yazılarla bu kadar hızlı not tutuyorsunuz. Niçin gençlerimize bu harflerle yazı yazmayı öğretmiyorsunuz?" dedim. Bana kaçamak bir cevap verdi. "Öğrenirsiniz, öğrenirsiniz..."
Hani eski Osmanlı yazısı öğrenilmesi, yazılması ve kullanılması zor bir yazı idi. Hani biz bu yazı sebebiyle geri kalmıştık.
İ kinci Dünya harbinde Amerikalılar, Japonya da Hiroşima ve Nazagaki’ye iki atom bombası atmış milyonlarca masum insanın ölmesine sebep olmuştu. Japonya, harpten mağlup ayrılmış, her yeri yıkılıp yakılmış ve yüklüce bir harp tazminatı ödemiş olduğu halde, bu gün o yukarıdan aşağıya yazılan harfleriyle dünyanın en gelişmiş ve modern ülkesi haline gelmemiş miydi?