VEDA
VEDA
Atatürk ve kurtuluş savaşını anlatan bir çok film ve dizi çekildi ve seyirciye sunuldu. Hepside yıllardır kitaplarda, okullarda bize anlatılan, öğretilen şeylerdi.
Can Dündar’ın “Mustafa” filmi, ezberi bozan tarzda çekilmiş bir filimdi. Hem çekimi hem de vizyona girmesi ve sonrası çok konuşulan bir film oldu.
Neden bu kadar konuşuldu, tartışıldı?
Atatürk’ün özel yaşamını anlatması, aşklarının, sevgisinin, üzüntüsünün konu edinilmesi, toplumun kafasında kuşkular yarattı. Atatürk nasıl anlatılacak, özel yaşamına yeterli özen gösterilecek mi, gerçekler olduğu gibi verilecek miydi?
Mesela, içki içtiğini gören çocuklar, gençler ve diğer kesim nasıl algılayacak? Acaba o büyük dev, toplum karşısında küçültülüp, Atatürk sevgisini azaltacak mıydı? Art niyetli bir yaklaşım içinde mi olacaktı yönetmen?
Her şeye rağmen” Mustafa” filmi izleyicinin gönlünü kazanmış, genel olarak olumlu puan almıştı. Belgesel olması ise Can Dündar’ın işini biraz daha kolaylaştırmıştı.
“Mustafa” filmine gösterilen ilgiden olsa gerek Zülfü Livaneli’de kolları sıvayıp, “Veda” filminin çekimlerine başladı.
Filmin Çekimleri devam ederken Veda’nın reklamı başladı. Seyirci adeta meraklandırıldı. Meraklanmamak elde değildi çünkü, büyük bir önderin hayatı hem de özel hayatı perdeye yansıtılacak, onun özel yaşamı ikinci kez, hatta ilk kez izlenmiş olunacaktı.
Neden ilk kez; “Mustafa” filmini bir belgesel olarak değerlendirirsek, “Veda” filmine ilk kez demek daha doğru olur.
“Veda”, Atatürk’ün çocukluğunu anlatmakla başlar.
Filmde, Selanik’in önemi çok iyi anlatılmaktadır. Hepimizin kafasında bir İzmir vardır ya, işte öyle bir Selanik.
Devamında, Atatürk’ün ölümüne kadar kısa kısa bölümler sunulur.
O kadar çok bölüm vardır ki, bölüme tam yoğunlaştığın bir anda başka bir sahne karşına çıkar. Ne olduğunu anlamadan o bölüm biter, diğerine geçilir.
Her şeyi anlatmak isteyen, sıkıştırma bir film.
Film izledikten sonra, “bu filmin neyi anlatmak istiyor?” sorusuna verilecek bir yanıt yok. Her parça bir konu gibi sanki.
Bu parçalar, Atatürk’ün geçmişini, askerlik hayatını, kişiliğini tam yansıtamamış, adeta çok basitleştirmiş, sıradan bir Türk filmi havası vermiş. Paşadır ama yaveriyle dolaşan sıradan birisidir. Kazım Karabekir, keza öyle. Ortada 3 üncü Ordu yoktur.
Kurtuluş savaşındaki verilen mücadele beyaz perdede hiç yansımamış. Sabahlara kadar uykusuz geçen günler, tartışmalar, ayrışmalar verilen psikolojik savaş hiç; Osmanlının Atatürk’e ve yoldaşlarına karşı başlattığı savaştan hiç söz edilmemiştir.
Tarlada, öküzleriyle çift süren köylüdür Anadolu. Halkın durumu, perişanlığı daha fazla yansıyabilirdi.
“Mustafa” ve “Veda” filmlerinin en büyük eksiği; Atatürk’ün, kurtuluş savaşını başlatması, Padişaha başkaldırması ve Cumhuriyeti kurması, devrimleri yapma nedenleri, yani bu yola baş koyma nedenleri, hangi siyasi süreçlerin etkisinde kaldığı verilmemiş olmasıdır.
O bir devrimcidir.
Hiçbir filmde Atatürk’ün bu yönü konu edinilmemiş, ön plana çıkarılmamıştır. Hep soyut tarihi süreçlerle anılmıştır, anlatılmıştır.
Atatürk’ün devrimci yönü verilmedikçe onu anlatan her film eksik kalacaktır.
Hele Atatürk’ün özel yaşamını veriyoruz edasıyla filmi, Latife ve Fikriye çatışmasına indirgemek son derece yetersiz ve art niyetli bir anlatım olur.
Onca emek, onca para daha güzel eserler çıkarmak için yeterde artar bile yeter ki, Atatürk’ü doğru anlama, anlatma duygusu ile işe başlansın.
Kahramanları, anlatmak beyaz perdeye aktarmak çok zordur, riskli bir iştir. Bir çok film bu anlamda sınıfta kalmış, iyi niyet çabaları bile yetmemiştir.
“Veda” hangi çaba ve kaygıyla yapılmış olursa olsun beklenen kaliteyi yakalamamış; seyirciyi, adeta hüsrana uğramıştır.