Eskişehir’de gerçekten "Kral Çıplak" demek gerekiyor...
Mimarlar Odası Eskişehir Şubesi bir sempozyum gerçekleştirdi.
Sempozyumun konusu “Kültürel Mirasın Korunması ve Kent Gelişimi.”
Son derce önemli bir konu…
Bu konuda konuşanların arasında Büyükşehir Belediyesinin başında bulunan “Zat- muhterem” de var.
Kendisini dinlemedik…
Ama söyledikleri gazetelerde genişçe yer aldı… Okuyup öğrendik…
Anlaşılan “zat-ı muhterem” yine coşmuş…
Hem “kültürel mirasın korunması dersi” vermiş hem de suçlamalarda bulunmuş.
Bu arada yine bir büyük(!) laf etmiş.
Demiş ki;
“Artık kral çıplak diye haykırmalıyız.”
Yaptığı suçlamalara katılmak, “haklı” demek olanaksız…
Aralarında “sağlam dayanağı” olan yok.
Dahası “diktacı” yada “ben bilirimci” bir anlayışın ürünü olduklarını söylemek yanlış olmaz.
Yerel yönetimlerin kararlarına karşı dava açılması, bireylerin ve kurumların haklarını yargıda araması nasıl “suçlama konusu” olabilir?
Elbette ki, olamaz…
“Çağdaş ve demokrat” olmakla övünen “zat-ı muhterem” kalkıyor en doğal bir hakkın kullanılmasını “suçlama konusu” yapıyor…
Bunu yaparken de kendi açtığı davaları unutuyor…
Ona “her şey mubah” ona karşı “ne yapılsa günah.”
Bu konuda söylenecek çok şey var…
Bugünlük uzatmaya gerek yok.
Kısacası, suçlamaları haksız ve yersiz…
Katılmak olanaksız…
Ama, yaptığı çağrıya katılmamak elde değil…
Sın derecede yerinde bir çağrı…
Gerçekten de Eskişehir’de “Kral Çıplak diye haykırmak” gerekiyor…
Aslında o sempozyumda haykırılmalıydı…
“Zat-ı muhterem” kalkıyor “Kültürel mirası koruma dersi” veriyor…
Tutuyor “Kentteki kültürel mirası gelecek kuşaklara aktarmak çok önemlidir” falan diyor…
Kimse de kalkıp da “söylediklerin iyi de yaptıkların ne” demiyor.
1999’dan bu yana yapılanlar ortada.
- Eskişehir’de ne kadar sokak, cadde bulvar varsa hepsinin ismi bir çırpıda değiştirildi.
İnsanların kafalarına yerleşen, konulma nedenleri olan yılların isimleri silinip yerlerine “kökü kökeni belli olmayan” sözcükler yazıldı.
Kısacası, kentin belleği silindi.
Kentin belleğini korumak için büyük mücadele verildi… Davalar açıldı… Sonuçta kentin belleği önemli ölçüde korundu… - .Sözümona “nostalji canlandırma projeleri” gerçekleştirildi. Ama canlandırılan “nostalji” Eskişehir’e ait olmadı.
Şu faytonlara bir bakın… Bize ait değiller... Adı üzerinde “Londra tipi” faytonlar... Sürücüleri için uygun görülen giysiler bile yabancı.
.Eskişehir’e ait eski kartpostalları inceleyin… Büyük bölümünde Porsuk’ta arka arkaya sıralanmış sandalları görürsünüz.
Nerede o sandallar?
Yok edilenler…
Porsuk’ta onların yerine “Venedik tipi gondollar” ile “Amsterdam tipi botlar” dolaşıyor. - Anımsarsınız… Porsuğun üzerinde “kemerli köprüler” vardı.
Yok edildiler…
Onların yerinde “uygunsuz bir yere konmuş kelebeği” andıran kopya köprüler boy gösteriyor.
Yapılanlar saymakla bitirilecek gibi değil…
Hangi birini söyleyelim…
Dünyanın parası harcanarak yaptırılan “Korsan Gemisi”ni mi…Her biri bir Avrupa kentinden kopya olan kent mobilyalarını mı… “Kes-Kopyala-Yapıştır” yöntemiyle kondurulan bilet gişeleri mi, taksi durakları mı?
Uzun uzadıya anlatmaya gerek yok…
Yaratılan kent ortada…
Eski Eskişehir’den, Eskişehir kültüründen iz bulmak olanaksız…
Eskişehir ve Anadolu kültüründen eser yok… Ne Yunus Emre var ne Hoca Nasrettin ne de bir başka kentsel değer…
Nereye baksan her şey yabancı… Her şey kötü taklit…
Eskişehir “kenti geliştirmek adına” köklerinden kopartıldı, kültürel değerlerinden uzaklaştırıldı…
Eskişehir “Eskişehir olmaktan” çıkartıldı… Avrupa’da “hayranlık duyulan” kentlerden aktarılan kötü kopyalar ile “çakma bir Avrupa kenti” yaratılmaya çalışıldı.
Bunu görmeyen yok… Herkes görüyor…
O sempozyumu düzenleyen Mimarlar Odası’nın yöneticileri ve üyeleri başta olmak üzere şehircilikten anlayan herkes Eskişehir’de yapılanların ne olduğunu biliyor… Kültürel mirasın nasıl yok edildiğini görüyor…
Ama, hiçbiri gerçekleri söyleme cesaretini göstermiyor.
Evet… “Zat-ı muhterem” çok haklı…
Eskişehir’de gerçekten de “Kral Çıplak diye haykırmak” gerekiyor.
Vedat Alp
Şehir Gazetesi