Batı:Tek Dişi Kalmış Canavar!..
Sorsanız birçok aydın, siyasetçi ve bilim aleminin üstatları; Batı Emperyalizminin (tek dişi kalmış medeniyetsizlerin) öncelikle İslam memleketlerinde geneldeyse tüm dünya insanlığında meydana getirdiği tahrip ve yıkımlardan, sosyal, kültürel, siyasal ve ahlaki dejenerasyondan ve tabiî ki ekonomik tahakkümünden şikayetçidir. Ama bunun değişmesi için çok az bir zümre gayret sarf etmektedir. Şunu anlamamız gerekiyor ki, tarihte bir yer edinecek isek kendimiz olarak, benliğimize dönerek bunu başarabiliriz. Körü körüne sahte bir medeniyetin ardına düşmenin ve yıkılıp dağılmaya doğru giden bir birliğin içine girmekteki ısrarımızın bize ne gibi bir faydası olacaktır acaba.
Medeniyetin merkezi Doğu olduğu halde Roma’nın doğudaki temsilcisi olan Bizans Batılılaşmaya başlamıştı. Bizanslı aydınlar Avrupalıları, özellikle de İtalyanları taklit etmekte yarışır haldeydiler. Başta kıyafetleri olmak üzere, her şeylerini, hatta konuşma tarzlarını bile İtalyanlara uydurmaya çalışıyorlardı. Bu da Bizans’ı kendi kimliğinden koparıyor, kimliksizlik ve kişilik problemleri doğuruyordu.
Bizans’ın ruhani sınıfı da yozlaşmıştı. Temsil ettikleri Hristiyanlığın içini boşaltmışlardı. Dinin içeriğiyle değil, sadece merasim boyutuyla ilgiliydiler. Meselâ Bizans, Sultan Fatih tarafından kuşatılmışken, rahiplerin en önemli tartışmaları meleklerin cinsiyeti üzerineydi: “Melekler erkek mi, dişi miydi?”
Bizans devleti israf içinde yüzüyordu. Halk eziliyor, sömürülüyor, kazandığı birkaç kuruşu ise haksız vergi ya da enflasyon zoruyla elinden alınıyordu. Bu durum önce ticarî hayatı içten içe çökertmiş, ardındansa Bizans ekonomisi krizler yaşamaya başlamıştı. Ciddi tedbir alınmadığı, kara delikler kapatılmadığı için de krizlerin ardı arkası kesilmiyordu. Yanlış ekonomi politikaları halkı ezip bıktırdı. O kadar bıktılar ki, yabancı hâkimiyetine hasret çekmeye başladılar.
Ve bizim asil medeniyetimiz karşısında yelkenlerini suya indirdiler. Bizans halkı “Başımızda kardinal külahı görmektense Müslüman sarığı görmeyi tercih ederiz” noktasına gelmişti. Doğu da parlayan İslam medeniyetinin haricinde dünya tarihinde hangi medeniyet, ordusunun yolu üzerindeki yediği üzüm salkımlarının yerlerine altın kesesi astırabilmiştir. Hangi medeniyetin devlet başkanı, koca Sultan Fatih’in kadının adaletle verdiği kısas kararı karşısındaki metanetli tavrını sergileyebilmiştir.
Batı her zaman iki yüzlü olmuştur. Bir yandan, tabiatı nükleer atıklarla kirleten batı sanayisi, diğer yandan çevrecilik akımlarını destekliyor, onlara maddi finansman sağlıyor. Kadını gerektiğinde bir meta, reklam aracı, kısacası para getiren bir mal olarak kullanmayı anlayışlarına uygun görenler, feminizmi destekliyor; onlara maddi yardımlar sağlıyorlar. Batı Emperyalizmi bunları yaparken, kurmuş olduğu sömürgeye dayalı yapıyı korumaya, çıkar kaynaklarını elinde tutmaya çalışıyor. Çağımızda bu sömürgeci yapıdan en çok zarar görenler ise elbette ki Müslümanlar oluyor.
Fransa'nın 1980’lerdeki eski içişleri bakanlarından Michele Pasco; Senato Meclisi önünde yaptığı bir konuşmasında ülkedeki Müslüman azınlığın ahlak ve yaşayışının gerçekten övülmeye değer olduğunu dile getirmişti. Bakan Michele Pasco, kendisine yöneltilen bir soruda Müslümanların Paris'teki bazı terör olaylarına karıştıklarının ileri sürülmesi üzerine de: "Bizim Müslüman azınlık arasında yaptığımız araştırmalarda onların sadece övgüye değer işler gerçekleştirdiklerini ve bazılarının ileri sürdükleri suçlamalardan uzak olduklarını gördük. Onlar içki içmez, fuhuştan uzak dururlar. Bu iki şey ise toplumumuzdaki çeşitli salgın hastalıkların ve mide rahatsızlıklarının yayılmasındaki en önemli iki sebeptir" diye konuşmuştu. Bakan sözlerine daha sonra şöyle devam etmişti: "Sorun sağlık bakanına bakalım, bu seneki bütçelerinden içki ve fuhşun yol açtığı hastalıkların tedavisine ne kadar ayırmışlar. Sağlık bakanlığının 1987 bütçesinden % 60'lık miktar, içki ve fuhşun yol açtığı hastalıkların tedavisine ayrılmıştır. Buna rağmen kesin bir çözüme ulaşılamadı". Bakan Michele Pasco, Müslümanlardan övgüyle söz ettiği konuşmasında, yakın zamanda İslam'ı seçen Fransız asıllıların ahlaklarının tamamen değişerek eskiye göre çok güzelleştiğine de ayrıca dikkat çekmişti.
“Toprağı verimli olan beldenin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar. Toprağı kötü olan beldeden ise bir şey çıkmaz; çıksa da zorlukla çıkar ve ondan da hayır gelmez” [Araf Suresi, 58]
Yüce Allah’a (c.c) iman ile aydınlanan gönüller, verimli bir toprak gibidir. Bizim ecdadımız; Hz. Muhammed (s.a.v) ve onun ile gönderilen Kuran-ı Kerim vasıtasıyla rahmetten öyle istifade ettiler ki, iman meyveleriyle, ibadet ve güzel ahlak çiçekleriyle dünyaya nizam verdiler.
Allah’ın rahmetinden uzak, verimsiz toprak mesabesindeki Batı Medeniyetsizleri ise dünya tarihine kayda değer hiçbir hayır sağlamamışlardır.
Hoşçakalın efendim…