Türkiye’miz ve Ortadoğu coğrafyası çok önemli bir süreçten geçmektedir.  Özelliklede geride bıraktığımız son 10 yıl içinde hatta milenyum ile birlikte bu coğrafyada bir takım kişi, kuruluş ve gruplara yeni bazı misyonlar yüklendi.

İsrail, AB, ABD, BM vd. şer merkezlerin hiçbir zaman eksilmeyen Ortadoğu’ya sahip olma ve şekillendirme hevesleri uğruna giriştikleri hayasızca akınları her geçen gün hız kazanmaya devam ediyor. Hiçbir ideoloji ve sistemin düşmansız var olamayacağını dillendiren batılı şer merkezleri, 1990 da Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte komünizm yerine kendilerine artık İslam’ı ve Müslümanları düşman edindiler.

Ortadoğu’daki 22 ülkenin sınırlarını değiştireceklerini pervasızca dillendirmeye başladılar. Maalesef kendi emelleri uğrunda 1. ve 2. Dünya savaşlarını alevlendiren şer merkezleri, sonucu büyük bir yıkım olacak bir büyük dünya savaşının daha patlak vermesi tehlikesine aldırmadan gizli oyun ve planlarını yürütmeye devam ediyorlar.

Ne yazık ki, bir zamanlar koca Osmanlı devletinin çöküşünü hızlandıran yenilikçiler (kendi Müslüman ama Avrupalı ve Hıristiyan gibi düşünen, kendi medeniyetinin yenik bir medeniyet olduğuna inananlar) gibi bugünkü Türkiye’mizde de AB, ABD ve İsrail’siz bu coğrafyada bir şey yapamayız diyen zavallılar epeyce söz sahibi oldular.

Ve yine ne yazık ki, bu defa işbaşındakiler bir zamanlar bütün dünyayı karşısına almak pahasına Kıbrıs’taki soydaşlarımızın kurtuluşu için 1974’teki hareketi başlatan “Bana ne Amerika’dan” diye haykıran bir büyük dava adamının tedrisinden geçmiş zevatlar…

Bu coğrafyaya ve bu coğrafyada yaşayan Müslümanlara karşı en büyük ihanet projesi olan BOP’un eş başkanlığını yürütüyor olmak ve milli şairimizin ifadesiyle “tek dişi kalmış canavarlar medeniyetinin” temsil edildiği AB’ye girmek için AB Bakanlığı kurulması ne garip ve yüzkarası bir iştir.

BOP planı çerçevesinde şekillendirilmeye çalışılan İslam coğrafyası ve Türkiye’mizde asırlardır bir arada yaşayabilme yüceliğini göstermiş olan bu coğrafyanın asil insanlarını birbirlerine düşman hale getirdiler.  Nerede bir zulüm varsa ona engel olmak azmi ve gayreti içinde olan Osmanlı’ya layık torunlar olmayı başaramayan hükümetimiz maalesef zulme ortak olma başarısı göstermiş durumdadır.  

Yine bir takım çevrelerin telkinleriyle peygamber ocağı olarak ifade edilen Ordu’muza kin besleyen, öç alma psikolojisi içine girdirilen aziz milletim ne yazık ki benzer bir tepkiyi terör örgütü ve temsilcilerine gösteremez hale getirildi. Bir kurumun içindeki bir takım kötü zihniyetli insanlar dolayısıyla koca bir devlet kurumunu toptan yıpratmak ne kadar yanlış bir yaklaşımdır. Vatandaşlarımızdan; “Görüyor musun hükümetimiz askeriyeye nasıl da kök söktürdü”  gibi ifadeleri duymak ne acı bir durumdur Allah aşkına!..   

Halbuki, bu millet şunu demeliydi; “ Vay be, görüyor musun, hükümetimiz teröristlere ve onların temsilcilerine nasılda kök söktürdü!..”

Siz ne düşünüyorsunuz sevgili dostlar?..  

Benim hükümetim, NATO’nun Libya’da ne işi var deyip ardından 10 gün sonra Libya’da savaşmak için NATO’nun emrine savaş gemilerini veren bir yapıda olmaması gerekir…

Benim hükümetim,  Irak savaşında Türkiye topraklarından komşumuzun bombalanması için zalimlere her türlü destek veren ve Müslüman kanı üzerinden para hesabı yapan bir yapıda olamaz…

Benim hükümetim!..  Aziz dostlarım, inanın bu başlık altında o kadar çok yanlışları sıralayabilirim ki!.. Ama buna lüzum görmüyorum, çünkü sizler arif insanlarsınız. Bir takım insanlar bu ifadelerimize karşı reel politikten vs. den söz edeceklerdir elbette. Ama yarın hesap gününde rabbimiz bize reel politikten değil, yaptıklarımızla kimleri sevindirip kimleri üzdüğümüzü bakacak ve kimlerden yana olduğumuzun hesabını isteyecektir…

Reel politiksiz, emrolunduğumuz gibi dosdoğru olun düsturuna riayet edenlerden olabilmek duası ile hepinizi Allah’a (c.c) emanet ediyorum. Kalın sağlıcakla…